Nerdeyim?

29 Ağustos 2013 Perşembe

Mini Bulgaristan Gezisi (1) - İstanbul'dan Targovişte'ye Yolculuk


-- Annemle Bulgaristan'a, daha doğrusu anneannemin ve dedemin memleketlerine gitmek üzere yola düştük. Ben de fırsattan istifade blog denemesi yapayım istedim.  Zor işmiş, ben üşenirim buna yollarda. --

Evet, ne dedik, annemle "Bulgaristan'cığa gidelim be ya" dedik.  Meğerse İstanbul'dan Bulgaristan'nın her gün otobüs başka başka yerlerine otobüs kalkarmış.  İlk hedefimiz bize göre Eski Cuma Bulgarlar'a göre Targovişte (Tırgovişte okunuyor - ama sondaki "e" Peendik "e"si değil i'ye benzer) olan şehirimsi.  Şimdilik planımız şöyle gözüküyor.

Annem Huntur diye bir şirket bulmuş. Her gün 5'te bizim istediğimiz istikamette hareket ediyorlar.  Biz de Çarşamba öğleden sonrası düştük İkitelli yollarına, Huntur'un dandik ofisine vardık. 65 TL'ye biletlerimizi aldık. Pasaportlarımıza da şöyle bir baktılar. 5'te kalkacak otobüs için bizi 5'te bir servis aldı ve googlemaps paşanın dediğine göre Metris cezaevinin oralarda bir yer tozlu arazi parçasına bıraktı. Bursa'dan gelmekte olan pek lüks wifi'lı otobüsümüz teşrif etti bir süre sonra ve 5.30'da gitmeye başladık. Sonradan öğrendik ki otobüsün içindeki zavallı insanlar öğlen 12'den beri çile çekiyorlarmış.  Biz de onların çilesine katıldık.  Gümrüğe gelene kadar dakka dokuz durmanın ve akşam trafiğinin dışında bir şikayetimiz olmadı. Fakat gümrüğe gelince sıtkımız sıyrılana kadar beklettiler bizi. Bu bekletmenin sebebi sınırdan geçerken duty freeden yapılan alışverişlerdi.  Anladığımız kadarıyla bunların bir kısmı hem Bulgar hem Türk gümrük memurlarına bir kısmı da diğer fayda sahiplerine (isim verip çamur atmayayım şimdi) gidior.  Alışveriş çok yüklü olduğu için çook bekledilk ama muavinin burnundan damlayan terleri gördükçe şikayet de edemedik.  Zavallı yırttı kendini.  2 saat sonunda (İstanbul'dann 5'te çıkmışken) 11çeyrekte sınırdan yeni geçmiştik.


Bizim bu yolculuğa ayırdığımız enerji memleketten çıkmadan bitti sizin anlayacağınız. Allah'tan yolculuk komşularımız şenlikliydi de yolun geri kalanında sıkılmadık.  Otobüste zaten herkes Bulgar pasaportlu çoğu çift pasaportlu bir annemle ben Türk pasaportlu.  Yani gündemleri bizden bambaşka. Bize her konu yeni. Ayrıca herkes ya Bulgarca biliyor çatır çatır ya da Bulgar/Trakya şivesiyle konuşuyor Türkçeyi.  Kimse komik bir şey söylemese de biz her üje beje gülüyoruz.  Bir de muavin birisine afiyetoviç dedi de şiveyi taçlandırdı.

Yolculuk arkadaşımız Violeta Hanım bizi Bulgaristan yollarına karşı uyarmıştı ama ne de olsa Avrupa Birliği'ne gidiyoruz diye düşünerek böylesini beklememiştik.  Sınırdan geçer geçmez böbrek taşı döken yollar başladı.  Bir de duble yol diye bir şey yok.  Her yer tek gidiş tek geliş.  Bir de virajlar, bir de kendinden vibrasyon.  Ben sızdım bu şartlar altında. Annem virajlı tek gidiş tek dönüş orman yollarında otobüsü oturduğu yerden kullanmaya kalkınca uyuyamamış.  Hatta yakından bakınca koltuğun fren tarafındaki paspasının aşınmış olduğunu farkettim.

Sabaha karşı 4te vardık Targovişte'ye. Daha doğrusu burası Targovişte deyip bizi Allah'ın unuttuğu bir yerde attılar.  Biz de inandık.  Sonra da otobüs gitti.  Dandik mi dandik bir gar binasının önündeyiz.  Kapkaranlık bir yer.  Otobüste edindiğimiz bir malumata göre Bulgaristan'ın bütün şehirleri böyle olurmuş.  Sokak lambalarını yakmaya pek zahmet etmiyorlar. Biz daha önceden otele yazmıştık "bakın biz geliyoruz geç vakitte, bizi yollarda koymayın" diye. Onlar da İngilizce mesaja Türkçe "biz size taksi yollarız" diye cevap vermişlerdi.  Baktık indiğimiz yerde bi taksicik var. Kaç para verelim diye otele arayıp sorduk.  Bir Euro = 2 Leva dediler.  Annemin 1 Eurosunu hazırlayıp, tarzanca pazarlığımızı yapıp bindik.  Aynı bizim Alpullu değil mi bu kent demeye kalmadı vardık.  Zaten minnacık bir yer.  Hiç bir rehber kitapta yok, topu topu 35.000 insan yaşıyormuş.  Otelimiz annemin booking.com'dan bulduğu Hotel İdol.  Türkçe konuşan biri bizi karşıladı. Zavallı bizi beklerken ölmüş uykudan.  Biz de odaya çıktık.  Tertemiz bir otel.  Ben yattım, kaldığım yerden rüyalarıma devam ettim.  Zaten boğazım şiş, vücudum bu yaz ilk defa tatile çıktığı için hasta mı olsam len dedi bana.  Dedim saçmalama. Zıbar.  Laf dinledi.  Zıbardı.  Annem de bir kısım işler yaparak odada bal arılığı yapsa da nihayetinde o da pes etti. Günün aydınlanmasına yakın günü devirdik.

Yarın Targovişte'de uyanacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder