Nerdeyim?

3 Eylül 2013 Salı

Mini Bulgaristan Gezisi (5) - Burgas & Aytos

Güzel Burgas'da Hotel California'da uyandık. Otelin ortalama kahvaltısını yedik (yanında böğürtlen çayı verdiler, eksi puan). Yine Troika Meydanindan aşağı Aleksandrovska'yı takip ederek aşağı, Karadeniz tarafina indik. Dönüş biletimizi Nişikli Seyahat'ten almıştık. Teyit edesimiz ve valizlerimizi bırakasımız geldi. Bulair Caddesi üzerindeki ofisini güç bela bulduk, bileti bastırıp, valizleri ortalık yere bırakıverdik. Nişikli'de adama annemin babası olan dedemin okulunu sorduk 'Burada eski Türk okulu var mı? "Yok be yaa. Olsa da yıkmışlaadı.."

Bugünkü maksadımız dedemin memleketine gitmek - Aytos. Tren hevesimiz geçsin diye 28 km'cik uzaktaki Aytos'a takur tukur trenle gidelim istedik. Bir gün önce H. California'daki resepsiyonist kızımız bize gidiş geliş saatlerini basmıştı sağolsun. O saatlere göre guzelim tren garından atladık trene hakikaten taakuuu tkuuur duraksız yerlerde durarak 1 saatte Aytos'a vardık. Yolda en az 6 durak yaptık, bir de istasyon olmadığı olanların da peronları kısa olduğu için uyanık olmak lazim, insan durağını kaçırabilir.

2.70 Leva'lık biletlerimiz:



Aytos tren istasyonu:


Aytos da Targovişte gibi bakımsız kalmış bir memleket. Dökük tren istasyonunda görevli bir kadına Centrum? dedik. Taxi ok? diye sordu. Ok dedik. Bir taksiciye emanet etti bizi götürüp. Derken taksici arkaya kaçak yolcu almasın mı? 2 adet sıpa! :)


Radyoyu açtı şöfer, 'niçin baktın bana öyle?' çalmaya başladı! "Aaa sen Türk müsün??", "Türküz be ya!" Oğlanlardan biri de onunmuş - sağdaki. Özkan. Çok Türk varmış burda, belli bir mahalle yok dedi, dağınığız. Peki. İndik meydanda. Cüccük kadar. Çok enteresan geldik millete, uzun uzun incelediler.

Belediyesi ve Mecburiyet Caddesi:


Camisi ve acil imama ihtiyaç olursa diye imamın numarası:




Bir de Türk düğünü var:



Düğün süslüleri meydandaki belediyenin önünde davul zurnayla oynayadursun, annem meydanda Türkçe konuşan emmileri yakaladı. '35'te göçenler nerde otururlarmış diye sordu. (Anlayacağınız bu sefer elimizde çarşıyı geç solda tarifi dahi yok.) Biraz kendi aralarında hırıltı yaptılar, sonra "Ben ne bilem be ya"ya bağladılar. Bir adama yönlendirdiler. Belediyede çalışıyormuş. O da bilemedi, yaşlı emekli öğretmen Enver amcaya yönlendirdi. Enver amcaya yönlenmeden biraz dolaşalım dedik. Biraz yürümüştük ki arkadan meydandaki emmilerden biri yetişti: 'Kızlaaa naaptınız. Baktım siz garip ben garip yardım ediverem dedim' dedi. 



Taktı bizi peşine. Yürürken hikayeyi de öğrendik biraz. Adı Ali. Karısı çoluk çocuk burda yaşıyorlarmış, ayrılmışlar. Karısı İstanbul'a gitmiş çocuklarla, bu kalmış. Şimdi yalnızmış. Emekliymiş Bulgaristan'da. 150 leva maaş alırmış (200 tl). 150 ne yahu..

Neyse efendim, Enver amcanın evi bulundu. Kendi yoktu. Komşusuyla konuştuk. Ben '37 doğumluyum dedi adam. Enver '38. Ben bilmem. O da bilmez dedi. Ali amca bizden çok üzüldü bu duruma. Sonra meydandaki camiye götürdü bizi, sonra da kiliseye. Bunların mezhebi ne dedik, ben bilmem beni ilgilendirmez dedi çok sevimli bir şekilde. Sonra gara bıraktı bizi rehberimiz, biz de atladık otobüse güzel Burgas'a döndük. Her ne kadar bir mahalle bulamasak da genel olarak neye benzediğini gördük içimizde kalmadı.

Burgas'a dönünce bir taksiye binip Demokratsia caddesinden aarı sahile indirttik kendimizi bir taksiye. Buranın da kumsalı var. Yanında da koocaman park. Parkları kıskanmaktan bir hal oldum. Ne güzel ne güzel.




Millet almış çoluğunu çocuğunu salınmış parka bahçeye kumsala. Emekli maaşının 150 Leva olduğu ülkede bizden daha insani standartlarda yaşıyorlar gibi hissettim. Her köşe tiyatro opera. Yaşlılarında da ayrı bir yaşam enerjisi. Giyinip temiz pak sokaklara dolaşmaya parklarda arkadaşlarıyla oturmaya çıkıyorlar. Buyrun satlık testi gibi oturmuş teyzeler, amcalar.




Bütün gün bu duygular içinde turladık. Arada bir de organik pazara uğradık.





Burgas'ın da birası varmış:

Tatlı ile haşır neşir bir millet değiller, sorup soruşturunca kedi dilli pastalarını bulduk.


A-a Hürrem, kız, sen burda n'apıyorsun?


İşte şu çizdiğim yerleri yürüdük durduk:

 

Kirili de yarı yarıya söktük artık. Ne levha görsek ilkokul çocuğu gibi okuyoruz. Aa gaz aaa garaj.. En çok güldüğümüz cektop yalnız. Cektop'ta hiç Kiril alfabesine özgü harf yok diye insanın çat diye cektop diye okuyası geliyor. Fakat aslında sektor. Yani peron/durak. Otogarlarda iyice aşina olduk.

Öğle ve akşam yemeklerini Aleko Bogoridi caddesinde yedik. Araç trafigine kapalı güzel bir cadde.  Peynirli salata ve peynirli patates kızartması ile başladığımız geziyi yine aynı yemeklerle bitirdik.

Sonuç olarak biz buraya bayıldık.  Türkiye'den Burgas'a arabayla tatile gelinip, civar sayfiyelere günü birlik gidilebilir.  Hem Türkiye'ye göre ucuz hem de güzel bir yaz tatili rotası olur.  Arabayla rahat geliniyormuş, gümrük bir yeşil sigorta yaptırıp, bir de yol vergisi verilip araç geçirmenin mümkün olduğunu söylediler bize.  Ayrıca gelmişken gezimizin diğer incisi Ruse'ye de gidilmeli.

Akşam 11'de Nişikli Tur'un otobüsüne bindik, sallana sallana gittik.  1 saat gümrükte takıldıktan sonra sabaha karşı 4.30'da İstanbul'umuza vardık. 

1 yorum:

  1. turk dugunu dunyanin her yerinde turk dugunudur. straplez gelinlikten gelinin kiz kardesine kadar :)

    b.

    YanıtlaSil