Hikayeme Nazca'dan devam ediyorum. Nazca yolculuğuna Huacachina'daki hostelden
iki yeni arkadaşla çıkmıştım. Birinin
rotası benden hızlıydı, o yüzden o gitti, diğer Hollandalı genç çocukla kaldık
biz. Benden 7 yaş küçük, kardeşim olmuş
oldu böylece. Nazca'dan beri beraber
seyahat ediyoruz.
Hedef Machu Picchu.
Öyle bir Machu Picchu'yu dolaşasım geldi, ha dedim dolaşayım denmiyor
yalnız meret. Şu anda burda yağış
mevsimi. Asıl turistik mevsiminde
biletleri en az bir ay öncesinden almak icap ediyormuş. Alınması gereken biletleri sayıyorum: önce
Cusco denen İnka İmparatorluğu başkenti olan şehre bilet, sonra Machu Picchu'ya
en yakın kasaba olan Aguas Calientes'e giden ve 2 saatlik mesafe için dünyanın
parasını isteyen Peru Rail trenine bilet, sonra Aguas Calientes'ten Machu
Picchu'ya çıkış için otobüs bileti (bunu ordan o gün alabiliyorsunuz), en son
da Machu Picchu antik kentine giriş bileti.
Bir de tabii gerisingeri ulaşım biletleri. Her gün Machu Picchu'ya sınırlı sayıda insan alıyorlar
ve biletler cidden bitiyor. Çevresinde
Machu Picchu'yu tepeden görebileceğiniz dağlar var. Bunların da biletleri önceden Machu Picchu
biletleriyle beraber satılıyor. Resmi
Machu Picchu internet sayfası uyuzluk yaptığı için ben çıkmak istediğim dağ
için istediğim zaman dilimini değil de bir önceki zaman dilimini alabildim
misal. Üzülmüştüm aslında ama üzülmeye
değmezmiş.
Önce gece otobüsüyle Nazca'dan Cusco'ya 16 saate yakın süren
bir gece yolculuğuyla vardım. Tamam
koltuklar tam yatıyor, otobüsü kutuba çevirmediler, gündüz manzara güzel ama
sonlara doğru ben bile biraz kımkımlandım.
İrtifa da gece aniden yükseldi, nefes alamıyorum diye uyandım, koka
şekeri yiyip kendime gelmeye çalıştım.
Sonra düzeldi ama.
Yolculuktan hali hazırda yorgunken, Cusco'nun 3.400 ve üzeri
irtifasına ulaşınca yine Ekvador'daki gibi slow motion'a bağladım. Aman hızlı yürüme, hızlı konuşma (en zoru da
bu, Allah çeneyi vermiş napacağn), merdivenleri zıplayarak çıkma, sakin ol
kuralları eşliğinde adapte olmaya uğraştım ilk gün. Plasebo etkisi midir bilmem ama hosteldeki
beleş koka çayına abanınca 2. günden itibaren etkisi çok azaldı.
Cusco'da ilk gün -zaten öğleden sonra vardık- yukarıda
saydığım biletlerin aranjmanıyla geçti.
Dünya para bayılıp bir güzel hafifledim.
Gece yolculuğu, irtifa, cüzdan hafiflemesi derken akşam 9 buçukta
uyumuştum bile.
Ertesi sabah kendini turizme adamış olan ve şehir merkezi çok çok
güzel Cusco şehrini gezdik. Naha da böyle bir yer:
Peki bunlar hep iyi hoş fakat otobüsle gelirken çöp dağları
gördük üst mahallelerde, onlar ne olacak sayın belediye başkanım?
Yine bir yerel pazar buldum. Yemeğimi orda yedim. Bayılıyorum pazarlara demis miydim?
Gezerken dayanayıp alpaka heyvanın yününden yapılmış bir
çanta aldım. Boyaları kaktüsten yapılıyormuş, 25 çeşit renge kadar çıkıyor
dedi kadın. Bu kırmızı boya kaktüsten çıktı:
Hayvanın tüyü yetmedi, bir de sevimliliğinden faydalanıp
yavru bir alpakayı kucağıma alıp sevdim. Parasıyla tabii, var mı o göz
Peru'luda. Fakat en fenasını akşam yaptım ve alpaka eti yedim! Böylece hayvanın sadece sütünden faydalanmam
eksik kalmış oldu, ona da niyetliyim.
Önce böylesini yedim.
3 dk sonra Umut Sarıkaya tipi mutsuzluk tanımı:
Sonra -yani aksama- bi de böylesini. Çok lezzetliydi, çok.
Cusco turunun ardında Machu Picchu'ya yaklaşmak için
collectivo'yla Ollantaytambo'ya gittik.
(Oyantaytambo diye okunur, ezberlenmesi 1 hafta sürer. Bana Anita öğretti Lima'da.) Çünkü tren biletleri Cusco'dan binerseniz
daha pahalı. Yine de tek yön için 50
dolares americanosu bayılıyorsunuz. Alternatifi
de yürümek. Sağol canım, almayayım.
Yolda Poroy hocamizi onurlandirdiklarini ve adina kasaba kurduklarini gordum. Onurlandim. Yeni TTK kitabi cikti mi bu arada?
Ollantaytambo'da da bir İnka kenti var ama Machu Picchu
kadar para isteyince kapıdan sektik.
Böyle bir yer Ollantaytambo:
Ollantaytambo'dan Aguas Calientes'e gitmek uzere trene bindik. Yağmur sebebiyleymiş 1 saat gecikmeli. 2 saat boyunca rayları eski, kendisi yeni ve turistik trende tıkır tıkır gittik. Bir de içinde içecek kek servisi falan
yapıyorlar. 50 dolares..
Ollantaytambo'da hava buz gibi ama yağmur yağmıyordu. Meğer Aguas Calientes'te yağıyormuş. Ama ne yağmak. Gökyüzü delinmiş. Selim'le Anita'nın bulunsun
bulunsun lazım olur diye verdikleri çanta yağmurluğunu hem kendime hem de
çantama siper ettim. Hastalıktan
kurtardılar beni böylece. Hostel nerede
diye soru soruyorum, cevabını duyamıyorum, öyle inmiş bulutlar aşağı. Hayırsever bir vatandaşın peşine takılıp
hosteli buldum nihayetinde. Aklımda
yağmur, yarım yamalak 4 saat uyku uyudum, uyumadım gitme vakti geldi. Gözümü açtım ama nasıl bir akan su sesi! İçimde bir çelişki, çıkarım ya çıkarım nolcak,
alt tarafı yağmur. İçimden ötekisi diyor
ki nereye çıkıyorsun toprak kayması olmuş yakın zamanda. Kendi kendimle kavga ede ede çıktık
hostelden. Meğer o su sesi yandan akan
nehirden geliyormuş! Yağmur sadece çiseliyordu.
Ohh! Koşa koşa meydana geldik.
Yukarıya çıkan ilk otobüs 7de. E
bizim dağa çıkma bileti de 7'de. Yani
7'de orda olmamız lazım. Zira 10'da dağdan
atıyorlar. Bir şey olmaaaaz, diyor
sorduklarım. Yine kımkımlandım. Ama yapacak bir şey yok. 1 saattir ayazda bekleyen insanları alıp
götürmek akıllarına geldi de otobüsler biraz erken kalktı. Peru'da bundan başka bir şeyin erken ya da
vaktinde kalktığını görmedim daha.
Yukarıya yol yarım saat sürüyor ve Machu Picchu'nun kapısında bırakıyor. Yani aslında Machu Picchu'yu bir de yan
dağdan göreyim demezseniz, fiziksel olarak çok zorlayıcı bir ziyaret değil.
Yukarı çıkarken toprak kayması olmuş bir yerde, yani aslında
toprak değil dağ kaymış 3 katlı bina kadar ve yolu kapatmış. Aklıma iki sene önce bu mevsimde yağıştan
dolayı Machu Picchu'yu kapattıkları geliyor, yüreğim hopluyor. Ama yok. İndiriliyoruz otobüsten, kayan
bölümü yaya dolaşıp başka otobüsle yolumuza devam ediyoruz.
Ama hiçbir şey gözükmüyor, her yer sis. Açıl sis açıl (hemen açılmadı).
Bilet kontrol
ve içerdeyim. Her yer bomboş, ve içerde
gördüğüm ilk şeylerden biri bu:
Zaten geç kaldığımız için Machu Picchu'nun içinden hızlı
hızlı geçip dağlara yöneliyoruz. Zaten
sisten gözükmüyor diğer alanlar.
Hani her Machu Picchu fotoğrafında arkada biri kısa biri
uzun iki dağ gözükür ya, onlara tırmanacağız.
İlk dağ Huchuy Picchu, çıkmak alt tarafı 15 dakika sürüyor
ama bazı yerlerde ipe tutunup tırmanmak, bazı yerlerde kayaların altından
sürümmek gerekiyor. Valla tırmandım da,
süründüm de, nasıl oldu bilmiyorum.
Burası küçük bir tepe olduğundan sis biraz görmemize, fotoğraf çekmemize
izin veriyor.
Siste göz kameradan kesinlikte daha iyi görüyor. Çok güzel. Kartpostala bakıyor gibiyim. Demek o güzel resimler fotoğrafçıların
marifeti değil Machu Picchu'nun marifetiymiş.
Bütün tepelerden böyle mi acaba?
Az sonra yapmaya gerek yok. Evet
her yerden böyle. Yani mesela o tarım
yapılan terasların üzerinde oturdum.
Çimleri, taşları elledim. Evet gercekler. Ama her şey
gerçek olamayacak kadar güzel. Nasil? Bilmiyorum.
Huchuy Pichu'dan benim sisli fotoğrafım böyle:
Sonra hafiiiiften açıldı, bize biraz biraz Machu Picchu'nun sağını solunu önünü arkasını göstermeye başladı. Tepedeki 50 civarı (yarısı nedense Japon) kişiyle rüzgarla ve bulutlarla oyun başladı. Haadi bulut sağa git, ayy solu gözüktü resmini çek. 1 saatlik bekleyişten sonra hakettiğimiz manzarayı bulduk.
İnerken de mahvoldum.
Dizleri titreten bir iniş. Sona doğru ayağım kaydı, bir güzel uçarak popom üstü
oturdum. Hasar yok. Yalnız bir süre merdiven görmek istemiyorum.Zira bazi merdivenler boyleydi:
Sonra Machu Picchu'nun içine salındık. Buyrun benim kartpostalim:
Bir de nedense taslara takmisim:
Yorgunluktan ölmek üzereyiz, çıkalım artık dedik. Bir yağmur bastırsın mı? Yine gökyüzü delindi. Buralar niye böyle yemyeşil tabii. Ayakkabım hariç yağmurluğa rağmen her bi
şeyim ıslandı. Sonrası önce aşağıya
otobüs, in bin bir daha otobüs, Ollantaytambo'ya 1 saat geciken 2 saat tren,
ordan 2 saat collectivo'yla Cusco ve Puno'ya 6 saat gece otobüsü.
Hiç uyuyamadığım bir gece yolculuğundan sonra otobüs
tahmininizden önce saat sabah 4 buçukta bizi Puno'ya attı. Şu an hostelde odanın boşalmasını
bekliyorum. Üşüyorum, uykusuzum ve
huysuzum.
Ama Machu Picchu ne güzeldi ya..
Manzara mukemmelmis! Inisler hep cikislardan daha zor gelir bana da :) alpaka kebabin yanindaki pirinc urunu pilava benziyor bir de. Umarim sicak birseyler icip usutmeden atlatmissindir. Ha gayret :)
YanıtlaSilTam atlattim diyordum bugun hem dizlerimi mahveden hem de beni bastan asagi islatan bir sey daha yaptim. Azzz sonra! Vitamine, Terraflu'ya kurban :)
Silben ordaki taşlarla ve tetris gibi birbirlerini tamamlamalarıyla alakalı bir belgesel izlediydim vakti zamanında - taşlara takman normal :D
YanıtlaSilSimge sanırım aynı belgeseli izlemişiz :) ben de taşlarla ilgili aynı noktaya parmak basmak istiyordum.. Aralarında sıva harç falan olmamasına rağmen böyle cuk oturmuşlar, felaket sağlammışlar, nasıl yapıldıkları haalaa keşfedilememiş bıdı bıdı türünden bi belgeseldi :)
SilBu alpaka denen hayvanat bizim Lamanın kuzeni galiba?? :) Alpaka kebap, yanına Lama ciğer ve soğan..mmmmmmmm... lezizzzzz.... ama sen bi de Kanguru kebap, Tandırda Koala, Wombat kapama falan yemeden karar verme Duna :P
YanıtlaSilBu arada o masum bakışlı, yayım yayım yayılmış Lama sana tükürmeden sen onun suratına tükürseydin.. zaten su püskürtme konusunda bayaaa bi deneyimlisin :P
'Zaten su püskürtme konusunda bayaaa bi deneyimlisin' Gozumden yas geldi! Avusturalya'da tekrar canlandirabilir miyiz bu kutlu olayi dersin?
Silhahah nasıl biliyor kendini :) Bu elim hadisenin muhtemelen 15. sene-i devriyesini idrak ettiğimiz şu günlerde, akıllarda iz bırakan malum hadiseyi anmak için Uluru ve uçsuz bucaksız Avustralya düzlükleri seçilebilir bence, hem bu sayede kaçacak yeterince alan da olur :P
YanıtlaSil