Nerdeyim?

6 Haziran 2014 Cuma

Tayland - V - Koh Phi Phi & Railay

Hollandalı arkadaşım Mandy'nin peşine takılıp Koh Phi Phi'ye gittim. Adalardan biri Tayland Körfezi'nde diğeri Andaman Denizi'nde olmasına rağmen ulaşım çok kolay. Tekne, otobüs, tekne paketleri satılıyor 30 dolar civarı bir paraya. Bütün turistler aynı güzergahı gittiği için daha ucuza bulunabileceğinden pek emin değilim.  Özellikle tekneler çok pahalı.  Bizim teknemiz, yani aslında gemimiz çok fantastikti. İlk defa yataklı gemiye bindim. Ama kamara falan değil. Öyle koğuş usulü.


Koh Phi Phi'ye gidince biraz adayı tanıyalım dedik. Bir tüm gençlerin kaldığı koyu var, restoranlar, dükkanlar, barlar, ucuz oteller orda. Ve nasıl gürültülü biliyor musunuz? Aman yaleppi. İlk gece 4 kız sahilden gelen ses ne ya diye gittiğimizde paralize olduk. Yan yana 10 tane bar, anlamsız yüksek volümde aynı müzikleri çalıyorlar. Tayland'ın tüm adalarında popüler olan ateş dansçıları milleti ateşli iplerin altından limbo yapmaya, ateşli çemberlerin içinden geçmeye ya da ateşli iplerle ip atlamaya teşvik ediyor. (Bu ateş olayını anlamıyorum. Belli ki yakmıyor, çünkü önümde bir sürü insan ateşe düştü. Ama yine de nesi eğlenceli, pek kafam basmadı.) Kopkop:


Bir de herkes kovalarda bol şekerli bol alkollü bir şeyler içiyor. Hızlı sarhoş ol, hızlı saçmala.  Kovalar:


Diğer koylarsa tamamen resort. Yani merkezde olayım ama güzel bir plaj da güzel olsun olamıyor maalesef. Ada içi ulaşım da zor biraz, dere tepe yürüyeceksiniz. En kolayı long tail boat denen pırpır tekneler. Onlar da pahalı.

Bir de akıl almaz sıcak burası:



Neyse adada ve çevresinde çook güzel koylar var. Yakınlarda the beach filminin çekildiği Maya koyu var misal. Çevre koyları görelim diye bir pırpır tekne turuna gittik. Tüm gün snorkel yaptık 7 farklı koyda. Özellikle Bamboo Island denen yerde cennete düştüm sandım. Dibim düştüğü için fotoğraf cekmeyi unuttum, bunu internetten aldım. Hakikaten bu kadar güzel.


Maya koyu da çok güzeldi.




Fakat tabii vıcık vıcık turist kaynıyordu. Bir de bir kayanın üzerine çıkayım dedim fotoğraf için. Ayağımı kestim bi güzel. Kesiği farkettiğim ve kanamayı gördüğüm anın fotoğrafını farketmeden yakalamış Mandy. Komik bayağı. Allahtan Mandy ebe, tam teşekkül sağlık ekipmanı vardı. Bana baktı.

Yalnız gün batımının hakkını verelim:


Koh Phi Phi'yi pek beğenmediğimizden 2 gece kalıp mobilize olduk. Mandy kuzeye döndü. Ben de yakındaki Railay yarımadasına gitmeye karar verdim. Railay yarımadasında 3 büyük plaj var. Bana 2 ayrı kişi Tonsai plajını tavsiye etmişti. Tabii ki ulaşımı en zor olan oydu. Yarımada olmasına rağmen sadece tekneyle ulaşılıyor. Tekne dediğim pırpır. Yani suda bırakıyor yolcuyu. Sudan atlayıp, sırtta çanta karaya çıkıyorsunuz. Benim sırt çantam yok, tekerlekliyim. İkinci defa üzdü beni valizim. (İlki Bolivya'da Isla del Sol'deydi.) Bir de zaman geçtikçe pek bir şey almamama rağmen zıvanadan çıktı. Tabii içinde Nepal'e ve Tibet'e gideceğim diye mont ve kışlık kıyafetler var, ondan dev gibi. Şimdi oralar patladığına göre valiz bana iyice zul geliyor. Ulan Hindistan!

Valizin kocamanlığı bir yana bir de yağmur başladı. 2 saat göz açtırmayan yağmurda önce motortakside sonra teknede seyahat edince ben de valizim de sıçana döndük. Varınca bungalov buldum, yerleştim derken öğleden sonra oldu. Sahile ineyim dedim. Çok güzel bir yer:




Yürürken hava karardı bir anda, biri bağırdı bana 'kendine korunak bulman için iki dakikan var' diye. Kendimi ilk kafeye attım. Çok doğal bir yer bu koy, tüm mekanların her tarafı dekolte, pek korumalı değil aslında. Hakikaten 2 dakika sona gökyüzü aşağı indi, fırtına çıktı. Ben de kaçtığım yerde ara ara ıslana ıslana 3 saat bezip, kitap okudum. Herşey ıslak ve kumlu zaten, kaçış yok. Yağmur biraz dinince odaya gideyim dedim. Adada çoğu yerde 12 saat elektrik var, 12 saat elektrik yok. Elektrik saati gelmişti. Koşa koşa odaya gittim ve tüm gece fırtınadan içeride mahsur kaldım. İyi ki Tayland sim kartı almıştım da internetim vardı, duvarlarla konuşmama gerek kalmadı.

Sabah kafamı azıcık uzatınca biraz kuruluk gördüm. Hemen gittim, kendime bir tırmanış rehberi buldum. Çünkü bu yarımada  kaya tırmanışı merkezi. Yok ben kayaya ipli mipli tırmanmayacağım. Ya da ben öyle sanıyorum. Gitmek istediğim bir tepe vardı, tepesinden lagün olan. Çok dik dediler, ben de rehberle gideyim dediler. Düşüp kafamı yararsam biri ambulans çağırsın diye. Buldum rehberimi, adı Pet. Kanadalı genç bir kız da bize takıldı. Önce yolda bir tapınağa uğradık, adakları değişikti. Tövbee:




Sonra bir tepeye çıktık. Şöyle başlıyor ve 15 dakika iplere tutunarak tırmanıyorsunuz.


Kayalar nasıl keskin anlatamam. Her yerim açık yara dolu şu anda. Gördüğüm her eczanede pansuman yaptırıyorum. Tepeye çıkıp manzaraya baktık.


Sonra lagüne doğru inmeye başladık. Çok dik 4 terastan iniliyor. Her terası inişimizde Pet soruyor, devam edelim mi? Edelim. Çıplak ayakla inen insan kılığında yaratıklar vardı. Ben niye yapamayayım değil mi yani? Rehberimiz her adımda nereye ayağımızı koyacağımızı göstermese hayatta inemezdik. Yarım saatlik bir uğraştan sonra lagüne vardık. Ben suya atladım.



Yüzerken yukarı bakınca kayaların en tepesi bir göz şeklinde. Nasıl olabilir bu kadar muhteşem bir şekil, gidip kameramı alayım dedim. O anda sanki yüzlerce kuş havalanmış gibi yaprak hışırtısı çıktı. Ne oldu demeye kalmadan haşşırt diye dünkü yağmurun cinsinden bir şeyler indi. Tabii yüzdük o yağmurda biz, içten içe nasıl döneceğiz diye endişe ede ede. Çünkü tırmanmaya başladığımız yerde, yağmurda çıkmayın yazıyordu. O keskin teraslar yağmurda çamur şelalelerine dönmüştü. Islanmayı geçtim, çamur topağı ola ola önce indiğimiz teraslardan tepeye tırmandık. Tahmininden kolay oldu. Yalnız yapabildim. Kendime bir güven geldi. Sonra aşağı inmeye başladık. En sona gelmiştik ki bir saniye dikkatsizlik yaptım ve bir güzel kayıp düştüm. Dirseğim 3 cm açıldı, kaburgamı çarptım ve kırdım sandım (ama kırmadım galiba). 100 tane yerim çizildi. Ama en kötüsü çok korktum. Sakinleşince arkamda dirseğimden damlayan kan izlerini bıraka bıraka yarım saat daha yürüdüm, pansuman yaptırdım ve otele vardım. Değdi mi? Hem de nasıl! Ne zevkliymiş ya. Ama gereksiz riskli. Daha çok sevmeden kaçayım buralardan.

Ertesi sabah yine binbir güçlükle tekneye bindim ve Ao Nan'a geldim. Yine tekneden inerken ayağımı kestim. Kabak tadı verdi biraz. Valizimle bakışıyoruz, bir sonraki durağım neresi olsun diye karar vermeye çalışıyorum.

2 yorum:

  1. bir daha bakınca fark ettim de, o buzdolabının içindeki kedi benim :)) sıcak yazlarda benzer serinleme teşebbüslerim olmuştu.

    YanıtlaSil
  2. Yazının hepsini okumamışım meğer. . Geçmiş olsun arkadaşım! Dikkat et kendine :)

    YanıtlaSil