Nerdeyim?

28 Temmuz 2014 Pazartesi

Hindistan - I

Hindistan, yolculuğun başından beri beni en çok ürküten, plansal ve vizesel olarak en çok sorun çıkartarak benim sinirlerimi hoplatan durağım oldu. Yaklaştıkça içten içe hafif hafif gerildim. Hatta tek girişli vize verdiği için programımı yeniden yapmak zorunda kaldığımda gidiş tarihimi erteleyince biraz rahatlamıştım. Ben kendimi hazırlamaya çalışırken yolda tanıştığım insanlardan duyduğum hikayeler de pek yardımcı olmadı açıkçası. Ben hiç okumamaya ve dinlememeye çalışsam da hem Hintli hem de turist kadınların hikayeleri geldi beni buldu. Kendimi hep sakin tutmayı becerdim ama bunu yapmak için kendimi tamamen Hindistan'la ilgili okumalara kapattım. Hiç araştırma yapmadım. Cahillik mutluluktur dedim. Gitmeden hava durumuna bile bakmadım. Hava çok sıcak, her yer çok pis, insanlar yapış yapış olacak, belki aç kalacaksın, günlerce duş almamayı tercih edeceksin ama sen çok seveceksin diye kendime telkinledim. Bu arada yol boyu beni koruyup kollayan seyahat meleğim bana yolda Hintli bir arkadaş gönderdi. Avustralya'da yaşamasına rağmen whatsapp sağolsun beni konuşa konuşa konuşa rahatlattı ve hazırladı.  

Bir de seyahatin 5.5 ayını bitirince fena bir yorgunluk geldi üzerime. Sanki her gün maraton koşmuşum gibi bir dayak yemişlik. Ki çoğu günler maraton koştum aslında. Bazı zamanlar sadece fiziken değil ruhen de koştum. Artık öğrendiniz, hani ben yaptığım her zorlu fiziksel aktivitenin zor kısımlarını atlatıp en sonunda düşüyorum ya; bir de baktım ki üzerime o düşmelerden önce yaşadığım yorgunluk, rahatlık ve gurur karışımı bir his geliyor. Tökezleyip düşmeden seyahat tarzımı değiştireyim dedim. Zaten hiç okuma yapmamışım, aklımda bir plan var ama Hindistan planlarımı pek iplemedi şu ana kadar. O yüzden ipleri bırakayım dedim. Tamam bir süredir plansız seyahat ediyorum zaten. Bir yere vardığımda hostel rezervasyonum olmuyor. Oradan ne zaman ayrılacağımı bilmiyorum. Gittiğim yerde ne görülür ne yapılır vardığımda sorarak öğreniyorum ve sair. Ama yine de ipleri tamamen bırakmamıştım. Bu sefer tamamen bıraktım. Nereye bıraktın? Bahsettiğim Hintli arkadaşıma bıraktım. Avustralya'dan kumanda. Yarın şu saatte kalk diyor, kahvaltıda şunu ye, sonra şuraya git. Tamam diyorum kalkıyorum, yiyorum, yapıyorum. Ve ne kadar rahat ettim tarif edemem! Meğer her gün ne yapacağımı, ne yiyeceğimi düşünmekten hakikaten çok yorulmuşum.

Başka bir değişikliği de ulaşılabilirlik konusunda yaptım. Tayland'dan beri sim kart almaya başlamıştım zaten. Hindistan'da da kumanda edilebilmek için internet paketli sim kart aldım.  Airtel aldım, Himalayalarda bile çekti. Hindistan'ın her işi bir acaip olduğu gibi sim kart hadisesi de bir tuhaf. Her şey gibi pazarlığa tabi. Havaalanından almaya kalkarsanız 1 gb internet paketi 40 amerikan dolarına geliyor, şehre inince aynı şirketin 3 gb internet paketini 13 dolara aldım. Zaten yabancı bir tip gördükleri anda fiyatı dörtle çarpıyorlar. Biraz daha dolansaydım eminim daha ucuza bulurdum. Bir de Hintli birinin sizin adınıza imza vermesi lazım - saçmalığa bak. He bir de açılması saatler sürüyor hattın. Açılma saati gelince de call center'ı arayıp bazı bilgilerinizi teyit ettirmeniz gerekiyor. Ağır Hint aksanıyla ama lord özgüveniyle konuşan Hintlinin İngilizcesini anlayabilirseniz tabii. 18 harften oluşan adımı, 17 harften oluşan babamın adını ve verdiğim adresi teyit etmek 22 dakika sürdü benim için. Yine de değer, gezerken internet sahibi olmak cidden çok rahatmış. En basitinden tüm ülkelerdeki en güzide meslek erbabı taksicilerden koruyor sizi. Oooo abla orası 20 km! Açıyorsunuz google maps'i, 7.3 km yazan arama sonucunu gözüne sokuyorsunuz. Ya da acentelerden. Kapalı orası bugün, sizi şuraya gönderelim. Yahut o saatte otobüs yok - pahalı bileti satacak ya.  

Bir de ilk defa rehber kitabım olmadan bir ülkeye girdim, daha önce hep dijital rehber kitap alıyordum. Tanıştığım insanların ellerindeki tuğla gibi Hindistan kitaplarını görünce şahsi rehberim olduğu için ayrıca sevindim. Kim okusun o tuğlayı. Belki savunma silahı olarak kullanılabilirdi ama.

Günlerimi planlamak ve hızlı seyahat etmek zihnimde çok ram yiyormuş meğerse. Bu ağırlığı kaldırınca aynadakiyle haşır neşir olma fırsatı buldum. Yola çıkarken benden içerdeki beni keşfetmeye çalışmak gibi maksadım yoktu. Evet elbette kendimi zorlayacak, fiziksel ve ruhsal sınırlarımı keşfedecek, biraz değişecek ve özgürleşecektim. Hindistan'da farkettim ki beklediğimden çok daha fazla değişmişim, korkularımdan arınmışım, artık nadiren sinirleniyorum, kolay kolay duygularımın kontrolünü kaybetmiyorum, çoğunlukla mutlu ve neşeliyim. Hep dalga geçtiğim 'evrenden istersen olur', 'evrene pozitif mesajlar gönder' hadiseleri gelmiş beni bulmuş. Önce yollarda tanıştığım insanlardan dinleyerek sonra biraz okuyarak evreni doğru kullanma peşine düşmüşüm, işe yaradığını görmüşüm ve işe yaradığına şaşırmışım. Bunları anneme anlattığımda bana şunu gösterip benimle dalga geçti ama olsun:


Bendeki bu değişimin büyük çoğunluğunun Hindistan'da olması ya da bunları Hindistan'da farketmem biraz banal aslında. Yola çıkmadan evvel böyle banal hareketlere gireceğimi bana söyleseydiniz o an oracıkta kendimi tokat manyağı ederdim. Ama tabii bunun Hindistan'a özel sebepleri de var. Hindistan cidden tuhaf, düzensiz, pis bir yer. Fikrimce ekstradan bir rahatlık edinmeden gezmek zor. Dilerseniz çok para ödeyerek temiz ve hızlı seyahat edebilirsiniz ama bütçeli gezginin çok sabra ve zamana ihtiyacı var. Ben diğer ülkelerde uyguladığım yöntemlerden devam edip yerellerin kullandığı toplu taşıma araçlarını kullanmakta ısrar ettiğim için fantastik deneyimler yaşadım. Yabancılara zaten ya uzaylı gibi ya da film yıldızı gibi davranıyorlar. Görüş alanlarına girdiğiniz andan itibaren bakmaya - bakmaya değil dikizlemeye - başlıyorlar, gözden kaybolana kadar devam ediyorlar.  


Gittiğiniz her yerde çevrenizde halka halka insan oluyor. Sürekli suratınıza kamerayı dayayıp fotoğrafınızı çekiyorlar, 'bi fotoğraf çekinebilir miyiz?' diye durduruyorlar ya da kucağınıza çocuklarınızı verip fotoğrafınızı çekiyorlar. İlk başta hoşunuza bu huylar, sonradan sinir bozucu olabiliyor. Özellikle siz kaybolmuşken, yol, otobüs vs ararken. Kadınların işi ayrıca zor. Cinsel olarak çok bastırılmış bir toplum, gittiğiniz her yerde o baskıyı hissediyorsunuz. Hindistan'da dolaştığım sürece tenim pek güneş görmedi, kollarımı, bazen kafamı bile kapattım. Delhi dışında evli kadınların kaşlarının arasına taktığı bindi adı verilen yapışkan şeyden taktım çoğunlukla. Zaten bindi taksanız da takmasanız da sordukları ilk soru 'kocan nerde?', benim cevabım 'Delhi'de, çalışıyor' oldu genelde. Buna rağmen 'o zaman burda bekarsın' diyenler çıktı. Bir değil iki değil üstelik. Sürekli peşinizde bir insan bulutu, ver ar yu fırom, viç kantri, diye parazit yapıyorlar. (Bu arada İstanbul'u ziyaret etmiş İngiliz bir kızla tanıştım. 'Hintli erkeklerin bu ilgisi Türk erkeklerinin ilgisine benziyor, İstanbul'da çok korkmuştum ben' dedi. Yerin dibine geçtim.)

Bu anlattığım şeyler aslında eskiden olsa beni sinir küpü yapacak, çileden çıkaracak şeyler. Kimi yerlerde o kadar tuhaf insanlarla o kadar tuhaf durumlarda kaldım ki eskiden olsa korkudan ve endişeden ölürdüm. Fakat hiç mi hiç korkmadım. Hiç de endişelenmedim. Buna sabah 5'te bilmediğim bir kasabada otobüsten inmemle kendimi zifiri karanlık, çöp karıştıran adamlar ve uluyan köpeklerle dolu bir yolda bulmam, o yolda yarım saat otelin gönderdiği taksiyi beklemem, bu arada geçen tek tük arabanın ne bekliyorsun diye durması ve benim sonra far görünce araba durmasın diye çöp tenekesinin arkasına saklanmalarım, o bekleyiş sırasında çılgın yağmur yağmaya başlaması ve sırılsıklam olduğum için kendi kendime kıh kıh gülmem de dahil. Üzerime böyle bir rahatlık geldiği için gezdiğim yerleri de zevkle gezebildim, dünya tatlısı Hintlilerle tanıştım, çok başka hayatlara şahit oldum. Bunlar bana bir şey yapmaz diye inanarak, sokaktan hayatta yemeyeceğim şeyler yedim, yapılan ikramlardan aldım, Ganj'da yüzdüm, yeni tanıştığım insanların peşine takılıp dağ yollarına vurdum, bilmediğim rikşacının arabasına binip Tahtakale usulü hanlara hamamlara girdim, neredeyse hiç sinek kovucu sürmedim, sıtma ilacımı iki hafta daha almam gerekirken bıraktım gitti, kalbimin güven dediği herkese güvendim. Bunların hepsi gezginin kitabında Hindistan nasıl gezilmez bölümünde yazıyor. Ama insan kendini germeyince ve hep diken üstünde tutmayınca pek güzel, güvenli geziliyormuş, onu gördüm. 

Son olarak da temizlik meselesine kısaca değinmeden edemeyeceğim. 6 aydır yanımda gezdirip de pek kullanmadığım ıslak mendillerim, kağıt sabunlarım, antiseptik el temizleyicim hepsi her daim görev başındaydı bu sefer. Hayatımda ilk defa ıslak mendille otobüs koltuğu sildim teyze gibi. Çantamda sürekli tuvalet kağıdı, çünkü bazı otellerde tuvalet kağıdı yok, yemek yenecek yerlerde (restoran diyemiyorum) peçete yok. Haklarını vermek için şunu baştan söyleyeyim, Hindistan'da temiz suya ulaşım çoğu yerde zor. Su çok kıymetli bir şey. O yüzden kültürlerinde bir şeyi bol suyla, şöyyyle bir köpürte köpürte yıkamak, şartlamak gibi kavramlar yok. Bol suyu bırak, suyla yıkamak pek yok. Ortalığı nasıl temizliyorlar derseniz, hepsinin elinde bir çalı süpürgesi, herşeyi onunla süpürüyorlar ve temiz oldu sanıyorlar. Kaldığım bir yerde odamı 'temizleyen' delikanlı önce odanın yerini bir çalı süpürgesiyle süpürdü, sonra da çarşafı sermeden önce yatağı da aynı çalı süpürgesiyle süpürdü. Hmm diye baktım arkasından. Benim aslında kendi seyahat çarşafım var ama o çarşafa bile kıyamadım çıkarmaya, o gece kıyafetlerimle yattım kalktım.


Ortalık pis olduğu gibi kişisel hijyen kavramı da yok. Bu pislikte bunların çocukları nasıl ölmüyor diye hayretle izledim. Yerler feci, her türlü çöp, hayvan pisliği var -malum inek kutsal hayvan, adım başı bırakıyor yediklerini, bıraktıklarına basmamak için tek tek basıp bade düzüyorsunuz-. Çocuklar yerlerde sürünüyor, ellerini ağızlarına sokup sokup çıkarıyorlar, zaten çok aşikar bir şekilde günlerdir yıkanılmamış, topak topak kir içindeler, yetişkinler de önce elleriyle ayaklarındaki pislikleri süpürüp sonra o elle yemek yemekte ve çocuklarını yedirmekte bir beis görmüyorlar. Annelerin elinde herşeyi ama herşeyi sildikleri bir bez var, yeri geliyor yere serip üzerine oturuyorlar sonra da çocukların ağzını siliyorlar. Bizden bir veledi koy oraya 2 güne mevta. Okurken bile fenalık geldi değil mi? Hindistan kırsalına Ayşe teyzeyi bırak, kendisi 3 saat içinde kimyasal reaksiyona girip ace'ye dönüşür, öyle manzaralar. Bu yazdıklarım tabii ki fakir halk kitleleri için geçerli. Şehirli zenginler uzaylı gibi bu anlattığım dünyaya. Delhi'nin çoğu yeri de bu yazdıklarımdan muaf.    

Demem o ki Türkiye'den 6 ay evvel ilk ayrıldığım halimle ben kadın başıma Hindistan gezmeye hazır değilmişim aslında. Dünyanın öteki tarafından başlayarak iyi yapmışım, kendimi yavaş yavaş hazırlamışım. Aksi takdirde sadece turistik şehirlere gidip, pahalı otellerde kalıp, otelimden çıkmazmışım ya da hayıııııııır diyerek koşa koşa vatana geri dönermişim. 

Gezimin Hindistan kısmı geziyi cidden taçlandırdı, hem Hindistan'ı, hem Hintlileri, hem de Hindistan'daki kendimi çok sevdim ben. Takipte kalınız - şehir şehir fotoğraf yükleyeceğim.

1 yorum:

  1. Yazındaki yorumun için teşekkür ediyorum,seninle sohbet benim içinde zevkti.Beraber çektirdiğimiz fotoğrafı maalesef gönderemiyorum,çünkü tlf, daki fotoğrafları yedeklemeden Nepal,de göle düşürdüm.Hindistan fotoğraflarımda maalesef gitti:((

    YanıtlaSil