Nerdeyim?

28 Temmuz 2014 Pazartesi

Hindistan - II - Yeni Delhi

Singapur'dan kalkan uçağım Yeni Delhi'ye indiğinde kafamdaki Hindistan imajına karşı gardımı kaldırdım ve dışarı çıktım. Tertemiz, düzenli, sakin bir havalimanı, ortalıkta pek insan yok, üzerime yapışan insan hiç yok, hava sıcak ama cehennem değil. Noluyor yahu, İsviçre'ye mi geldim ben? Havalimanının levhasına baktım Indra Gandhi International Airport. Evet doğru yerdeyim. Tuhaf.. İstikametim Hintli arkadaşımın abisinin evi. Zaten taksiye ne kadar ödemem gerektiğini biliyorum. Bindim bir taksiye.Taksici 'kocan nerde?' diye girizgah yaptı ama pek iplemedim, tecrübesiz olduğum için hikaye yazmak yerine 'ne kocası len' diye savuşturdum. Taksiden Kozyatağı'nda indim. Evet evet doğru okudunuz, Kozyatağı. Delhi'nin merkezine nispeten uzak, yeşiller içinde sıra sıra 5-6 katlı apartmanlar olan sokaklardan müteşekkil kocaman bir mahalle. Resmen Kozyatağı! 

Evde biraz dinlenip günün en sıcak vakti geçince akşam 5 gibi dışarı çıktık, şehrin merkezindeki Lodi bahçesine gittik. Allahım nasıl temiz, nasıl nezih. Aileler piknikte, sevgililer elele geziyor, kriket oynayan çocuklar, gençler. Sincaplar, papağanlar her yerde. Parkın içinde Seyyid ve Lodi hanedanlarının önemli mezarları da var. Hayret ederek parkı ve mezarları gezdim. Sonra hemen yakınlardaki bir kültür merkezine gittik. Bir tiyatro gösterimi vardı. Onu izledik biraz.






Sonra açıkhava elişi ve yemek pazarı olan Dilli Haat'a gittik. Çok güzel bir pazar, nedense çok fazla fotoğraf çekmemişim.




Ertesi gün auto dedikleri tuktuklar ve metro ile biraz kendim gezdim.


Kocaman bir metro ağı var. Delhi'nin bile metro ağı var! Biraz (!) kalabalık yalnız. Biraz! Bir de metroyu pek kullanmayı bilmiyorlar. Herkes aynı anda girip çıkmaya çalışıyor. Kalabalıkla hareket ederseniz sıkıntı yok. Kalabalık sizi götürüyor. Zaten çok fazla ayrılmaya çalışmanın anlamı yok. Ancak kadınlara özel vagon var. Giren erkeklere tepki gösteriyorlar. Çok şahane, rahat rahat gidip geliyorsunuz. Yalnız şimdi yiğidi öldürüp hakkını yemeyelim, bir kere bana yardımcı olan biriyle olduğum için kadın vagonu yerine normal vagona bindim. Bir istasyonda mübalağasız 70 kişi bizim zaten dolu olan vagona baraj kapakları açılmışcasına girdiler. İçimden dedim ki, şimdi biri bana dokunacak -çünkü zaten kadın yok normal vagonlarda- ve ben birilerine şiddet uygulamak zorunda kalacağım. Öyyle kuvvetli geldiler çünkü. Fakat beklenmedik şekilde çevremde duran adamlar bana arkalarını dönüp etrafımda daire şeklinde bir alan yarattılar ve ordan öteye gelmediler. Sıkış tepiş vagonda kimseye değmeden seyahat ettim.

Bu foto gün ortasında yoğun olmayan bir saatte çekildi.


Sonrasında Khan Market adı verilen bir alışveriş, yeme içme mahallesine gittim. Arkadaşımın abisi ve onun arkadaşlarıyla buluştum. Mahalle dediysem bir kaç sokaktan ibaret, bir takım özelliksiz mağazalar, Hindistan'ın Starbucks'ı olan Cafe Coffee Day gibi kafeler olan bir yer. Güzel denebilir.

Akabinde onlardan kopup Jantar Mantar diye bir yere gittim. Hindistan'ın bir sürü yerinde var bundan. Astronomik gözlemler yapılıyormuş. Fakat güneşin altında cascavlak kaldığım için hiçbir şey anlamadım okuduklarımdan. Eve gidince öğrendim ki, o gün hava 50 (yazıyla elli) dereceymiş, erimediğime şükür. Bu yazıyı yazarken biraz okuyayım anlayayım dedim ama o gün alnımdan akan terin tuzunun yanağımı yakmasını hissettim tekrar, bıraktım okumayı. Jantar Mantar'ın bir bölümü bu. Algida bundan esinlenmiş gibi değil mi?


Ortalıkta gezen maymınlar:


50 derece sıcakta hızımı alamadığım için kızıl Moğol kalesi Red Fort'a gitmek istedim. Günlerden Pazartesi olduğunu unutmuşum. Kapalıydı, dışarıdan görebildim yalnızca. Sonra başka şehirlerde Moğol kaleleri gördüm de rahatladım.


Red Fort kapısnın önünde 'Pazartesi kapalıdır' yazısına bakarken beni bir rikşacı tavladı. 3 çocuk babası Müslüman bir Hintli, Salim. Gel seni gerçek Delhi'ye götüreyim dedi. Götür hadi, dedim. Cidden götürdü. O hep bahsedilen ama benim o zamana kadar pek şahit olmadığım kesilmeyen kornaların arasına daldık; Delhi'nin eski pazarının bulunduğu mahalleye gittik ve ben aklımdaki Hindistan'ı buldum. Renklerden, kokulardan, hareketlilikten ve kalabalıktan büyülendim, başım döndü. Sıra sıra sıkışık tepişik sokaklar, her birinde tüm dükkanlar aynı şeyi satıyor. Mücevher sokağı, sari sokağı, çiçekçi sokağı, bijuteri sokağı, elektronik sokağı. Bir de hanlar var. Biberciler hanı var mesele. Biber kırmızısının 50 tonu. Biz de dolaşıp, tepesine çıktık. Aksıra tıksıra gezdim. Bir sürü bitki, ot, ıvır zıvır koklatıp tattırdılar bana. Çok beğendim, çok güzel vakit geçirdim. Bir daha Delhi'ye gidersem 1 tam günümü bu sokaklarda fotoğraf çekerek geçireceğim. Herşey o kadar hızlı akıyor ki güzel bir kare yakalamakta çok zorlandım. Yakaladığım kadarıyla eski Delhi:



























Güzelim HD videolarımı blogspot katlederek eklediği için çamur kalitesinde eski pazar videoları. Paylaşmadan da edemedim bir yandan:



Sonra Salim beni Müslüman mahallesi tarafına götürdü. Hindistan'ın en büyük camisi Jama Masjid de orda. İçine gireyim dedim. Giriş bedava ama fotoğraf makinesiyle giriş için 300 rupi aldılar. 6 dolar yani. Hindistan standartlar ooohaaa bir para bu. Hayatımda ilk defa bir camiye girerken para vermiş oldum böylece. Bir de peşini de bırakmıyorlar. Arada biri gelip fotoğraf makinesi için aldığın bileti kontrol ediyor. Bir de kubbesine çıkmak da ayrı paralıydı. Sıtkım sıyrıldığı için bu sahte Müslümanlara daha fazla para kazandırmadan ayrıldım.



Aklım Delhi eski pazarında kalarak o gece Delhi'den ayrıldım ve iki hafta sonra geri döndüm. Döndüğümde yaptıklarımı da anlatayım da bu yazı tam bir Delhi yazısı olsun. Geri döndüğümde kısıtlı vaktim vardı. Hauz Khas diye bir yere gittik arkadaşımın abisiyle. İçinde Delhi Sultanlığı'na ait yapılar olan bir park ve çevresinde Delhi standartlarına göre süslü bir alışveriş mahallesi olan bir yer. Herhalde Delhi'nin en çok beğendim yeri oldu. Biraz Cihangir havası tattım. Özenli, güzel restoranlar, sıra sıra tasarımcı dükkanları var. Farketmeden saatler geçirmişiz. Yine sokaklarda fotoğraf çekmemişim ama park böyle:





Son saniyede 'görmeyeni dövüyorlar India Gate'in önünden de geçtim.


Son olarak Moğol imparatoru Hümayun'un mezarına gittim. Etkileyici bir sürü mezar var içinde. Yalnız oranın sürprizi bir başka oldu. Yalnız seyahat eden Levent Bey'le tanıştım. Kendi deyimiyle 'İngilizcesi kötü tarzancası çok iyi' Ankaralı güzel bir insan, tek başına kopmuş gelmiş. Daha önce de Güney Amerika'yı gezmiş böyle. Şimdi de Delhi'den girmiş, Çin'den çıkacakmış. Çok da hoşsohbet bir insandı. Sohbeti bayağı bir uzattık. Bana ilaç gibi geldi.




Nihai olarak Delhi hiç de beklediğim gibi çıkmadı. Eski Delhi sokakları hariç temiz, nispeten düzenli, güzel bir şehir. Hindistan derya deniz, derinlere dalış yapmadan evvel (ve tabii sonrasında) derin bir nefes alınabilir Delhi'de.

1 yorum:

  1. Merhabalar, yazılarınızı okumaya başladım,çok keyif aldım.Tam gezginler için, sıcak bir anlatım olmuş.Umarım konuştuğumuz gibi,gezmek isteyen Türk kadınlarını cesaretlendirir.Ellerinize,emeklerinize sağlık.Booool gezmeler ve yazılar diliyorum.

    YanıtlaSil