Nerdeyim?

30 Mart 2014 Pazar

Brezilya - IV - Florianopolis

Iguazu'dan bir şekilde Florianopolis'e (bundan sonra 'Floripa' olarak anılacaktır - canik bold'um underline'ım yok idare edeceksin artık :) - geçecektim ama nasıl geçecektim hiç bir fikrim yoktu. Otobüs biletlerinin fiyatları gözlerimi yuvalarından uğrattığından ve zaten otobüs 16 saat sürdüğünden, bileti almaya bir türlü elim gitmemişti. Plan yapmayı ertelemek adına ne yapsam Paraguay'a mı geçsem diye düşünürken (ki yerli yabancı muhtelif gezginlerce dünyanın en sıkıcı yeri olarak tarif edildiğini belirteyim kendisinin - bir devasa hidroelektrik santrali var, bir de ucuz elektronik eşyaları, bundan ibaretmiş.) alternatif bir plan belirdi. Arjantin tarafına bizim hostelin turuyla gitmiştim. Yanıma tesadüf bir Türk düştü. O da Floripa'ya gidiyormuş.  Önce Curitiba'ya uçakla, ordan da otobüsle Floripa'ya gidecekmiş. Baktım bilet fiyatları fena değil ben de takıldım peşine. Kendimi beklediğimden de erken güneşli mi güneşli bir havada Floripa'da buldum. Buraya gelme sebebim Japonya'dan arkadaşım Thiago'yu görmek. Ordayken yakın arkadaşımdı ama yıllardır irtibatımız yoktu. Uzun süredir görmediğim insanlarla buluşmak üzereyken endişeleniyorum. Hatta buluşmaya yakın dönüp kaçasım geliyor. Yine biraz endişelendim. Fakat hiç gerek yokmuş. Hayatımda tanıdığım en içten insanlardan biri olan Thiago hiç değişmemiş. Israr etti bende kal diye, ben gelince koşa koşa geldi aldı, 3 gün beni sağa sola taşıdı, bu süre boyunca bir kelime bilmeyen kız arkadaşıyla ve diğer arkadaşlarıyla aramda herşeyi herşeyi bıkmadan tercüme etti (hatta herşeyi tercüme etme yorulma dedim, saçmalama ben istiyorum da ediyorum bile dedi). Sayesinde kendimi evde hissettim.

Floripa da çok güzel bir yer. Kocaman bir ada, büyükçe bir şehir merkezi var ama 50 küsur sahili de var, bazısı beyaz kum. Sörf için ideal yerlerden biriymiş. Diğer su sporları için sizi adanın ortasındaki göle alalım - evet adada göl bile var. İnsanlar da gayet rahat ve yavaş.  Bir de tabii sahil kasabası diye herkes bakımlı, fit. Sürekli bir açıkhava mangalı havasındalar. Her yer güzel villa, yazlık dolu.  Toplu taşıma eksikliği dışında şahane bir yer. Bir de yaşam pahalıymış Brezilya'nın geri kalanına göre.

Ben de günlerimi konsepte uyarak, Thiago'nun kanepesinde öğlene kadar uyuyarak, sonra onların peşine takılıp (ya da otobüsle -ki git gel 3 saat sürdü) sahillere giderek geçirdim. Amele yanıklarımı tamamlamaya çalıştım ama beceremedim. Caipirinha yapmayı öğrendim, bol bol da tükettim. Tavuk kalbi ve 80 türlü et yedim. Bir akşam da dışarı çıktık. 500 kişilik klüpte ayakkabısı topuksuz olan ve yüzünde maske şeklinde makyaj olmayan tek bağyan ben olduğum için kendimi bayağı uzaylı gibi hissettim. Süslü bunların topu süslü.

Günlerim bitince bir gece otobüsü yolculuğuyla Sao Paulo'ya gitmem gerekti. Kaçırmamam gereken round the world biletimin uçuşu ordan zira. Son gün sahilden otobüsle zar zor gelip (3 otobüs değiştirdim, Portekizce kolay olmadı) kirpiğimdeki, kaşımdaki, kulağımın içindeki kumu acele acele temizleyip, çantamı toplamaya çalışırıp, bir yandan da Thiago'yla muhabbet ederken biletimi aldım cep telefonumdan internete girip. Plansız iyi gittim ya şu ana kadar, şımarıp biletimi almamıştım. Sonra otobüse beni bıraktı Thiago, vedalaştık, gitti. Ben de kontuara gittim biletimi almaya.

- Sao Paulo'ya biletim var. Alabilir miyim?
- Tabii.
(Soyadımı okuma çabası, ehe olmadı öyle değil böyle, güldük eğlendik)
- Eee.. Fakat biletiniz yarına..
- Nasıl?
(Ekran çevrilir, ertesi günün tarihi gösterilir)
- Haha, hata yapmışım. Değiştirelim bugüne. (O kadar eminim ki kendimden)
- Yalnız bugün hiç yer yok.
...
(Gözde boncuklanan yaşlarla)
- NEEEE? Hiç mi yok?
- Hiç yok. Diğer şirketlere sorun isterseniz.

Başı kesik tavuk gibi diğer şirketlere koşmam da fayda sağlamadı. O akşam Sao Paulo'ya bilet yok.  Yine aynı şirkete döndüm. Kimse benimle ilgilenmedi. Bi tane halime acıyan bir adam açtı önüne google translate'i, yarım saat müzakere sonucunda, önce Curitiba'ya gidip 4 saat beklersem, Sao Paulo'ya gidebileceğimi söyledi. Tamam gitmem mi tabii giderim. Böylece belediye otobüsü koltuğunda saatlerce seyahat edip, inşaat halindeki Curitiba otobüs garında gece soğuğunda 4 saat bekleyip, Sao Paulo'ya planladığımdan 6 saat geç vardım. Bu sayede bankaya gidip Arjantin'deki sabit kurdan kazık yememek için dolar çekme planım suya düştü. Zaten bunun için 3 kere daha özel olarak uğraşmıştım, olmamıştı. Fakat evrenin hakkımda başka planları varmış, ondan olmamışmış. Bu bir sonraki yazıya.

Sao Paulo'ya zaten yorgun düşmüşüm, hava yağıyor. Çok güzel de bir yer değil, dev gibi kalabalık bir şehir.  Kaldığım en temiz ama en asosyal hostel olan hostelimden çıkmamaya karar verdim. Maillerime baktım, Berkin öldü diye haber gelmiş. Öyyle kaldım orda. Yerimden saatlerce kalkamadığım için Sao Paulo sanırım benim için hep bu haberi aldığım yer olarak kalacak.

Bir sonraki durağım olan Arjantin'e de bir türlü plan yapamamıştım. Patagonya için biletlere en az 20 kere baktım ama hiç birinde almadım. Bilmem nedendir Buenos Aires'te neresi var görülecek ona bile bakmadım.  İnternette dolaşan milletçe Uruguay'a iltica ediyoruz yazılarını okumak dışında hiçbir hazırlık yapmadığım önümdeki 2 haftaya doğru kafamda hiç bir fikir, plan ya da coşku olmadan uçağa bindim.  Çok güzel deneyim ve anılarla dolu Brezilya turumu bu güzel ülkeden ayrıldığıma üzgün bir şekilde tamamladım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder