Nerdeyim?

12 Mart 2014 Çarşamba

Brezilya - ll - Rio de Janeiro

Rio'yu bir türlü yazamadım. O kadar karmaşıktı ki tarif edecek kelimeler aklıma gelmedi. Sanki Rio güzel bir kar küresiymiş ama biri onu iyice sallamış da içinde neler olduğunu görmek imkansızlaşmış gibi. İşte bu yüzden kafamın içindeki kar (ya da sim mi koyuyorlar ne onun içine) dinene kadar beklemem gerekti.

Yazıyı nihayet yollarda tamamladığımda ise Türkiye'deki yer yer üzücü yer yer mide bulandırıcı olaylardan dolayı yayınlamaya elim gitmedi. Bugünese herşey ayyuka çıktı zaten. Çok üzgünüm.

--

Rio'ya şahane bir başlangıç yaptım. Her zaman olduğu gibi masa başında oturduğu yerden uçak bileti alan ben, gelecekteki beni robot zannetmiş ve daha ucuz olduğu için Manaus'tan uçuş biletini Sao Paulo'ya almış. Arası 6 saat yol otobüsle giderim demiş. Tabii bunu yaparken o otobüsün bir Cuma gecesi karnaval Rio'suna varacağını belki de varamayacağını hayal edememiş. (Ve tabii Brezilya denen ülkede otobüslerin aslında pek de ucuz olmadığını farkedince yanlış hesabım Rio'dan döndü.) Velhasıl kelam o altı saatlik yol 13 saat oldu.. Son 3 kilometreyi de 3 saatte gittik. (Şöfer şerrrefsizi valizleri vermediği için arabada mahsur kaldım.) Bir önceki gece 5 uçağına bindiğim için az uyumuştum. (Az = 20 dakika) Rio'yaysa gece 3'te vardim. Böylece tam 24 saat boyunca seyahat etmiş oldum. Başka bir deyişle Allah cezamı verdi ('cezamı' tatlıses tarzı okunur). Şu kepaziliğe vardım:


Not: Bu yazıdaki fotoğraflar cep telefonu kamerasıyla çekildiler. Kameramı nadasa bıraktım.

Bu sefer hostelde kalmadım. Zira 20 yataklı odalarda 1 yatağa geceliği 50 dolar verip 20 sarhoş kişiyle banyo paylaşasım gelmedi. Karnaval sırasındaki fiyatlata Brezilyalılar SürRio diyor. Cidden. Akıllarını yitirmiş insanlar.

Bir evin odasını kiralamıştım. Evde benimle beraber bir Amerikalı çift kalıyordu. Dünya tatlısı benim yaşımda iki doktor. Bir de Manaus'ta 3 tane İsveçli kızla tanışmıştım. İşte bu insanlarla takıldım çoğunlukla. Hostelin kıymetini anladım ama. Sokaklarda da bir sürü insanla tanıştım ama hostellerdeki gibi aynı kafa yapısında bol seçenekli insan menüsü olmuyor.

Rio şahane bir yer. Her şey var. Plajı var, ormanı var, isteyene alışveriş merkezi de var. Eğlenceli, liberal. Herkes terlikli ve mutlu:



Fakat karnavalda çok zor bir yer. Bir yerden bir yere gitmek çile. Taksiciler bildiğimiz şekilde. Arabaya almıyorlar. (İlk gece yine 4 katı para ödeyerek gittim eve. Allahtan montan küçüktü.) Bazıları haksız sayılmaz zira bütün yollar kapalı. Sonra her yer çöp! Çok ufak bir kesit:


Gerçi belediye yine de çok iyi temizliyor. Ama parti hiç durmadığı için aynı hızla, hatta çoğalan bir hızda ortalık kirleniyor. Sabaha karşı sokaklarda çöp dağları ve umumi tuvalet kokusu baskın oluyor. Sabaha karşı bir de gece yapılanların hesabı veriliyor, ortalık sevgili kavgasından geçilmiyor. O kısmı bayağı eğlenceli.

Peki ne yani karnaval nasıl bir şey? Bu acaip insanlar iki iş gününü haydi cozalım diyerek tatil ediyorlar (ben resmi tatil olduğunu bilmiyordum) ve 4,5 gün boyunca belalarını arıyorlar. 4,5 gün dememe de aldanmayın, o resmi tatil kısmı.  Muhtelif kaynaklardan edindiğim bilgiye göre bu insanlar Noel ve karnaval arası işe gitseler de pek iş falan yapmazlarmış. Yıl karnavaldan sonra başlar diye bir deyişleri bile varmış.

Bir de parti gece olur diye düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Yer gök abuk sabuk kostümlerle (genelde erkekler kadın kıyafetlerinde) sabahın köründe sokağa dökülmüş ve içmeye başlamış gençlerle dolu. Bu arada o pullu kostümler gördüğüm kadarıyla yalnızca samba yarışması yapan okullarda var. Sokaklar cadılar bayramı tadında zevzek kostümlü insanla dolu.

Gerçek karnaval olayı samba okullarının (bu işe özel yapılmış stadyum olan) Sambadromo'da yaptıkları yarışma değil. Karnaval sokaklarda. Bir sürü mini konser var ortalıklarda. Adına bloco deniyor. Konser dediysem davulcular, trombon gibi üflemeli aletler çalgıcılar ve bir kısım sambacıların en çok kendilerini sonra da çevredeki insanları coşturması. Günün en abuk saatlerinde bile bir yerlerde bir bloco var. Ben bazılarına gitmeye çalıştım ama öyle gidelim diye kalkışınca adam gibi yetişemiyorsun. Malum trafik ve diğer karmaşalar. O yüzden en güzel bloco yolda rastladığın bloco. Görünce katılıp coş. Yalnız bir Beatles blocosu duydum, meşhurmuş. Önceden bilseydim ne yapıp edip giderdim. Giderseniz arayın bulun.

Ben genel olarak karnaval aktivitelerinde çok eğlenmedim. Eğlenmek için ya çok sarhoş olmak ya da şarkılara iştirak edecek kadar biliyor olmak gerekiyor. Bir de sürekli çantayı kollamak ve yılışıkları savuşturmak için tetikte olmak lazım. Bir süre sonra kabak tadı veriyor o da.

Sokaklarda yeterince karnavallandıktan sonra bir de Sambadromo'ya gideyim dedim. Herkes hatırı sayılır miktarlarda amerikan dolarlarını öroları basıp biletlerini önceden alıyor buna. (Hatta bir kaç yüz dolar karşılığında kostüm alıp geçitte yürüyebilebilirsiniz - tam gringo işi) Benim biletim yoktu. Ev arkadaşlarımın da yoktu. Cumartesi akşamı Sambadrome'un çevresine gittik. Karaborsacılar gani gani. Başladık pazarlığa. En dandik biletler için 100 reais (50 dolardan biraz az) istediler. Milleti birbirine kırdıra kırdıra 50 reaise bulduk. Çok sevindik. Zıplaya zıplaya girişe gittik. Giderken Sambadromo'da geçidini yapmış bitirmiş, saatlerce o ağır kostümlerde çile çekmiş insanların arasına düştük. (Geçit 9 saat sürüyor, biz gittiğimizde çoktan başlamıştı.) Dansçılar lanet olsun kostümüne de sambasına da diye kostümleri çıkarıp yerlere atarken kafama bir kaç kere pullu payetli kostüm yedim. Çok güzel bir deneyimdi ama. Süslü olayların aslında nasıl zarar ziyan olduğunu görsel olarak hatırlamaya bayılıyorum. Biz girişe doğru yolumuza devam ederken nassıl dar ve kalabalık sokaklardan geçmek zorunda kaldık anlatamam. Bir ara kalabalıktan ayaklarım yerden kesildi. Ama çantama yapışığım. Heh dedim varınca, bu kalabalığı zararsız atlattım. Maalesef sadece 3te 2miz zararsız atlatmışız. Arkadaşlarımdan erkek olanının cebinden cüzdanı yürümüş gitmiş. Biraz maddi hasar ve kredi kartlarının kaybı dışında 50 reaise aldığımız biletlerimiz de uçmuş. Kartları hemen iptal etmek icap ettiğinden ve paramız kalmadığından paşa paşa eve döndük. Aman neyse dedim. Önemli değil. Önemli değil ama karşıma bir kere daha gitme fırsatı çıktı ertesi gün. Arkadaşlarımın hostelinde otururken hostelin resepsiyonundan bilet vaar diye anons yaptılar. Kaç para? 40 reais. E  iyi gidecek para cepte durmaz. Hostelde çalışan gencecik bir kız ve onun erkek arkadaşı ile gitmiş oldum ben de. Yerli insanlarla gittiğim için çok daha iyi oldu. Şarkı sözlerini falan tercüme ettiler. Bu baya önemli çünkü her samba okulunun sadece bir şarkısı var. Ve o şarkıyı 1 saat boyunca çalıyorlar. Biraz öğrenmezseniz sıkıntıdan ölebilirsiniz.

Biz gece 1 civarı gittik ve sabah 5'te son okul çıktığında hem yorgunluktan hem de artık tüm şarkılar aynı gelmeye başladığından uyuyakaldım. Kafam düşüp düşüp durdu. Madem yorgunluktan geberdim, kalktık, metroya girdik (metro 24 saat çalışıyor), çıktığımızda sabah olmuştu.  Ben gençlerden ayrılıp eve doğru yürürken sokakta hala blocolar vardı. Az yatın uyuyun be diye bağırasım geldi. Ama benim de 3 saat sonra uçağım vardı, valizim de daha toplanmamıştı. Asıl sokakta olmaması gereken bendim sanki.

Peki acaba bu insanlar ölesiye içiyorlar da nasıl kavga çıkmıyor? Türkiye'de bu kadar alkol aksa toplu kavga çıkar, millet birbirini döve döve öldürürdü. Ben bu işe çok hayret ettim ve gözlerim hep bir sokak kavgası aradı. Arayan bulur, çok güzel bir tane izledim. Son gecemde İsveçli arkadaşlarımdan biriyle Copacabana'nın oralarda sokakta yürüyorduk akşam vakti. Bir anda koca caddenin ortasında bir otobüs zınk diye yamuk bir şekilde durdu. Noluyor yahu diye şaşkınlık içinde bakarken otobüsün şöförü şöför kapısının penceresinden (kapının kendisinden değil) dışarı atladı - uçtu demek daha doğru olur. Oooha demeye kalmadı koştu koştu az önce otobüsten inmiş bir yolcuya yetişti. Yolcunun da elinde şemsiye var, şöförü engellemek için şemsiyeyle adama eskrim yapmaya başladı. Ama şöför dellenmiş bi kere, şemsiyeden kurtulup adamı alaşağı etti ve caddenin ortasında yuvarlanmaya başladılar. Tüm trafik durdu. Rio insanı kavgaya alışık değil herhalde. Bir kişi de koşup ayırmadı. Bir kaç dakika yerlerde yuvarlandıktan ve yolcu bir kaç temiz yumruk yedikten sonra yolcu adamın elinden kurtuldu. Şöför otobüse bindi, adam yoluna devam etti. Şöförü biraz anladım aslında. Karnaval zamanı insanlar sokakta içip içip otobüsleri tımarhaneye çeviriyor. Bağırış çağırış okul servisine dönüyor bütün otobüsler. Ulaşım kısıtlı olduğundan tıklım tıklım zaten. Şöförler muavinler kafayı yiyor haliyle. Duraklarda nadiren duruyor falan. Otobüsten inenlere sorduğumuz kadarıyla dayak yiyen yolcu da inmek istemiş adam durmayınca laf dalaşı çıkmış. Bize de bu vesileyle eğlence çıkmış oldu.

Rio'da yaptığım başka bir şey de her gün sahile gidip malaklamak oldu. Biliyorsunuzdur Copacabana da Ipanema da ince kumlu dünya güzeli plajlar. Karnaval sebebiyle mi bilmem ama sürekli bir eğlence havası hakim.


Yalnız okyanus pek yaman. Yüzülmüyor. Dev gibi dalgalar. Çok güçlü bir dip akıntısı. Dalgalarla oynayalım diye bizim İsveçli kızlarla debelenirken 2 kere ölüyordum resmen. Ayrıca erkekler neden slip giyiyor, kadınlar neden 2 beden küçük giyiyor anladım. 5 kere falan bikinimi dizlerimde yakaladım. Bir yerim gözükmesin diye sudan çıkmama kararım da dalgaların beni karaya çalmasıyla sonuçlandı. Biz suda oynarkene gelen çok güçlü bir dalga da bütün eşyalarımızı ıslattı. Islatmak biraz hafif bir ifade. Her şeyi sudan topladık. Telefonum mucize eseri kurtuldu.

Plajlara iyi alıştım Rio'da. Hatta son gün nasıl yerlisi gibi davrandıysam 6 kişi falan 'bi koşu denize giriverem de gelem, benim eşyalarıma bakar mısın' diye bana eşya bıraktı. Fakat biri saatlerce geri gelmeyince eşyalarını bırakıp gitmek zorunda kaldım. Vicdanımda yara kaldı. Özür diliyorum kendisinden, fakat çok aradık kızım be seni.

Çok merak ettiğim favela turunu da araya sıkıştırdım. Rio'da yaptığım en orijinal şeydi. Daracık yollardan, evlerin içinden duvarlara sürüne sürüne geçerken, yolun ortasından akan kanalizasyonun üzerinden atlarken, tavuk kovalayan lağım faresinin ardından hayretten yere düşen çenemi toplamaya çalışırken 3 saat nasıl geçti hiç anlamadım. İlk iş yapın, hatta birden fazla favelaya gidin. Onca süsün arasında tokat gibi resmen. İşte buralar hep favela, uzaklarsa favelaların hizmet ettikleri:


 Gözünüz kolon görsün:



İsa heykeline ve sugar loaf tepesine çıkmak gibi yapmazsan dövüyorlar aktiviteler de yaptım ama pek tat vermedi açıkçası.  İsa heykelinde en eğlenceli bulduğum insanların (üzgünüm ama pek de etkileyici olmayan) heykeli kadraja sığdırmak için girdiği pozlardı. Bakınız:


Rio'dan dayak yemiş gibi ayrıldım. Resmen 4 gün boyunca her an müzik, gürültü, kalabalık, eğlence, sokağın tehlikeleri derken ambale oldum. Amazon'un sakinliğinden sonra balatalar yanıyordu az daha. Ama karnavalda Rio bir kere yapılmalıydı. Bir kereliğine size tavsiye ederim.

3 yorum:

  1. Memleket yine darma duman. Biz de olayları kavramaya çalışıyoruz. Döndüğünde yerinde bulursun umarım.. bu arada, (dışarıdan tanıdık eylem sesleri gelirken) yazılarını okumak çok iyi geliyor. Biraz gülmek, başka şeyler düşünmek, akıl sağlığı için. Mesela şemsiyeyle eskrim olarak başlayan kavga ve tuna'nın okyanusla mücadelesine çok güldüm :) en güvenlisi tanga giymek galiba :p

    YanıtlaSil
  2. Duna Gızım otobüs terminali, çöp dağları, heykel çeken Capon turistler fotosu yanında bikaç da Sambacı fotosu koyaydın yaaa... :D O hengame nasıl birşey içinde nasıl delirmeden hayatta kalınıyor merak ettim cidden..

    Favella gezisi deyince İstanbula gelip Sultanbeyli, Bağcılar gezisi yapan meraklı Japon turistler hayal ettim nedense :P nasıl birşey olurdu acaba?? yeni gelecek belediye bu değerleri de turizmimize kazandırabilir belki :)

    Hahaha bu arada favelada "Tavuk" kovalayan fare deyince birden gözümün önüne önde Ilgın arkada Miki Maus kovalama sahnesi geldi.. artık nasıl bi hayalgücüne sahipsem :P

    YanıtlaSil
  3. yalnızca sen isa heykelinin yerine onun fotosunu cekenlerin fotosunu koyabilirdin zaten :)))

    YanıtlaSil