Nerdeyim?

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Hindistan - IV - Varanasi

Hindistan'ın geri kalanına göre az sayılabilecek insanları ve serin havaları Kuzey Hindistan'da bıraktım ve bir nebze güneye indim. Varanasi çok sıcak olacak, insanları kuzeyin insanına benzemez, arsızdır, kazıkçıdır, gitme dediler, dinlemedim. Hinduizm'in 7 kutsal şehrinden biri orası, bir turist olarak vazifem orayı görmek dedim ve gittim. 

Varanasi'nin havalimanı şehrin oldukça dışında. Şehir içine nasıl varacağımı tabii araştırmamışım. Çıktım havalimanından amaaaaan, o nasıl sıcak! Hani böyle çikolata akıtan minik şelaleler vardır, onlar gibi terliyorum, durmadan. Bir de hastalığım tam iyileşmemişti, ateşim çıkıyordu hala ara sıra. Ateşim olmasa yürüyerek havalimanın dışına çıkıp tuktuka bineceğim, halim yok. Toplu taşıma işareti aradım, otobüs falan. Hiçbir şey yok. Bir Tayvan'lı çocuk tuttu beni, beraber taksiye binelim diye. Tamam dedim. 25 dakika kadar çevremizdeki taksici haresiyle müzakere ettik. Bu arada Abu Dhabi'de çalışan Hintli bir adam bulduk, onun taksisine yamandık. 3 kişi paylaşmamıza rağmen, aklımda tek başıma şehre ulaşmaya ayırdığım paranın tamamını verdim. Tren istasyonunda indik. Ben Agra'ya bilet alacaktım, içeri girdik o yüzden. En az 300 kişi bekleme salonunda yerlerde yatıyor ve bize bakıyordu. İnsanların üzerinden atlayarak bilet kontuarına yöneldim. A4 kağıt boyunda bir penceresi olan demir parmaklıklar arkasındaki gişeye tren bileti talep formlarını uzatmaya çalışan 60 kişilik bir güruhu aşamayacağıma karar verip, pıstım. Ama aklıma bir anda yabancı kotası geldi! Yapış yapış, nemli, kalabalık tren istasyonunun tek klimalı odası tabii ki ecnebilere ayrılmıştı. Hiçbir yerde bank olmayan istasyondaki koltuklu tek yerin yabancı bilet satış salonu olması da pek şaşırtıcı değildi tabii. Püfür püfür biletimi alıp, yerlilerin içerleyen bakışları içinde uzaktan kumandamın tavsiye ettiği pansiyonuma gittim. Giderken geçtiğim yollardan Varanasi'ye pek ısınamadım. Kutsal şehir derken biraz huzurlu bir yer beklemiştim. Bana pek güven vermedi. O yüzden kalabalığı ve pisliği de bana fazla geldi. Bir de burası turistik bir şehir olduğundan herkes turist gelsin öpelim diye bekliyor. Tüm satıcılar agresif ve kazıkçılar. Söylemişlerdi de inanmamıştım.

Pansiyona girince beni bu karşıladı. Hindistan'dır deyip geçtim:


Maymınıma hare krishna canım deyip odama kaçtım. Amman yarabbim, az daha klimasız oda almıyordum 200 rupi kar edeyim diye, son anda aklım başıma geldi. Aklımdan geçirdiğim için bile delirmiş olmalıyım.

Kaldığım pansiyonun sahibi de dünya tatlısı bir amca çıktı. Kızları varmış 3 tane. Sürekli şöyle yap, buraya git, şuraya şu kadar para ver diye sürekli telkinlerde bulundu.

Kendisi bana Ganj kenarından gece yürümeyi yasakladığı için gündüz gözüyle bir Varanasi turu yapayım dedim. Ganj kenarında nehre inmekte kullanılan uzun sıra sıra merdivenler var ve bunların her birine ghat deniyor. Ben Assi Ghat'ta kaldım, şehrin merkezi Dasaswamedh Ghat etrafında. Assi Ghat'tan yukarı doğru yürümeye başlayınca karşıma ilk çıkan şey şu aşağıdaki mozaik oldu. Bu sevimli küçük mozaik eserin benzerleriyle Londra'da bir sokak sanatı yürüyüş turunda tanışmıştım. (Londra'da yaptığım en güzel şeylerden biriydi.) 70lerin video oyunlarından space invader'ın canavarlarını mozaikle sokaklara yapan Fransız sokak sanatçısı invader'ın eseri bu. Zaten o turdan beri bir grafitti ya da bir sokak sanatı eseri görüp de kendim sahibini çıkarabildiğimde müthiş mutluluk duyuyorum. Bana çok yabancı gelen Varanasi'nin alakasız bir yerinde bir anda space invader görünce bir akrabamı görmüş gibi sevindim. Tamam dedim, burada sırtım yere gelmez.


Ganj kıyısından manzaralar. Tabii bu fotoğraflar yılışan satıcıları ve adamları göstermiyor. Konuşmayınca da 'ya alt tarafı nerelisin diye sorduk, ne şımarıksın' diyerek insana kendini kötü hissetiriyorlar.




Varanasi'deki en büyük atraksiyonlardan biri tıpkı Rishikesh'teki gibi akşam aartisi. O kadar çok çan çaldılar ki kafam kazan oldu, bitiremeden kaçtım.




Varanasi'de akşam trafiği:


Varanasi'de bir de Ganj'da tekne gezintisi yaparak güneşi doğurmak lazım. Sabahları Hintliler gün doğumuna karşı Ganj'a giriyor, yıkanıyor ve ibadet ediyorlar. Cesetler de o saatlerde yakılmaya başlanıyor, yakılmayanlar da suya bırakılıyor.


















Hindistan'ın birasının ve yerli havayolu şirketlerinden birinin adını aldığı kingfisher (yalıçapkını):


Cesetlerin yakılmasına gelelim. Daha yola çıkmadan Ganj'da süzülen cesetler gören insanların yazılarını okumuştum. Biraz temkinliydim o yüzden. Ama çok yakından travmatik mazaralara şahit olmadım, sonradan yakıldıkları yere gittim. Kadınları almıyorlar aslında ama yabancıya kışt da diyemiyorlar. Bir de yanımda iki tane Hintli vardı, kimse bir şey demedi. Ölülerin, yakılmalarının ve Ganj'a bırakılmalarının fotoğrafını çekmek yasak bu arada. Biri dünyada bu suretlerinin kalmasını istemiyorlar gibi bir şey söyledi ama bana pek inandırıcı gelmedi. Turistler üşüşmesin diye yapılıyor gibi geldi. Yine de sadece uzaktan iki resim çektim.

Ölülerini üstlerine sadece bir örtü örtüp sokaklardan Ganj kenarına getiriyorlar. Buyrun aşağıdaki resim. Uzaklarda omuzlarda taşınan sedyemsi şeyi görebilirsiniz.



Yer gök odun zaten. Sıraya dizip yakmaya başlıyorlar.



Bu da uzaktan yakım yeri. Hava sıcak olmasına rağmen havada çok kötü bir koku da yoktu. Ya da bütün şehir ölü kokuyordu, ben alışmıştım. Bana nedense bu yapılanlar pek normal geldi.


Akşam aartisinde fotoğrafçı genç bir çocukla tanışmıştım. Varanasi'de bir günümde de onunla ara sokaklarda gezdim. Tuhaf bir şekilde mistik olan ama yine de insana huzur vermeyen sokaklarda dolanıp durduk.




















Hazır Varanasi'deyim, Hindu hacısı oldum, bir de Sarnath'a gideyim Budist hacısı olayım dedim. Budizm'in 4 tane hac yeri var, biri Buda'nın doğduğu yer, biri aydınlandığı yer, biri öğretilerine başladığı, dolayısıyla Budizm'in doğduğu yer, diğeri de öldüğü, yani nirvanaya ulaştığı yer. Sarnath aydınlanmasından sonra ilk öğretisini yaptığı yer. Bu olayın vuku bulduğuna inanılan yerde bir anıt var. Bunun gibi anıtlara stupa deniyor ve Buda'yı temsil ediyorlarmış. Anıt dışarıya tamamen kapalı, içinde Buda'ya ait eşyaların olduğu söyleniyor.



Bu kadar kutsal bir kutsal bir yer olduğu için budist her devlet burada bir tapınak açmış. Fenalık geçirene kadar tapınak gezebilirsiniz.








Sarnath'ta küçük ama güzel bir de müze var, Hindistan'ın sembolü olan ve Budizm'in prensiplerini temsil etmesi için İmparator Aşoka tarafından dikilen aslanlı sütun başının orijinali de bu müzede. Haliyle içeri fotoğraf makinesi de almıyorlar. Üzgünüm Leyla. Gidip göreceksiniz artık. :)

Budist hacısı da olunca Varanasi'ye geri döndüm. Tren biletim de vardı zaten, bu tuhaf, karmaşık, mistik şehirden çıkmak üzere istasyonun yolunu tuttum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder