Nerdeyim?

21 Şubat 2014 Cuma

Bolivya - II - La Paz & Death Road



Dünyanın en yüksek gölünde yüzememek az buçuk içime oturdu ama yine de Titikaka golüne veda ettim. Kısmet başka göllere..  Isla del sol'den tekneyle tekrar Copacabana'ya geçtik.  La Paz'daki hostele rezervasyon yapalım diye bir kafeye oturduk.  Wifi var mı? 'Var abla.'  Sipariş verdik, wifi'a bağlandık. E açılmıyor sayfalar.  'Aaa ama internet yok. Tüm bölgede yok yani.'  Wifi'yı olan ama interneti olmayan kafede yemek yedik.  Bana biraz patates pilavdan gına geldi demistim degil mi?  Pilavda tereyağı olayı gelmemiş buralara.  Bi de kara kara patatesleri var (4,000 çeşit patates arasından), bildiğin toprak. Allah yazdıysa bozsun.  Ama tavuklar inanılmaz.  Herhalde özgür gezdikleri için.   Biz yine de pizza yedik bu sefer.

La Paz dünyanın en tehlikeli şehirlerinden biriymiş.  Bir sürü silahlı soygun hikayesi okudum.  Karanlıktan sonra varmak istemiyorum bu yüzden.  Bu arada hayatımda uzun yıllardan sonra ilk defa havanın ne zaman karardığı önemli bir etmen oldu.  Neredeyse hiçbir şehirde hava karardıktan sonra sokakta tek başıma kalmak istemiyorum.  İster istemez kaldığım oldu ama tüm planlamayı güneşe göre yapıyorum.  Bunun için sanırım İstanbul'da yaşadığıma şükretmeliyim.

Neyse Copacabana el kadar yer, La Paz otobüsü arıyoruz. Hesapta hepsi 15 dakikaya kalkıyor.  Birine inandık, bindik.  Bekle bekle kalkmaz, kooca otobüsün dolmasını bekliyormuş meğer.  Ooldu, kavga dövüş (bkz 3 kelime İspanyolca ile çirkeflik) parayı geri aldım.  Bir minibüse bindik, dolunca kalktı, minik bir şey zaten. Tavan da yine Bolivya'lılara göre.  En öne oturdum ben. Yolda bir yerde tüm yereller indi, biz kaldık, ne oluyor demeye kalmadan minibüsü bir tahta sala yüklediler, Titikaka'nın bir su parçasının üzerinden salla geçtik.  Sal karşıya varınca, az önce inen yereller de çıkageldiler, yayalar başka botla geçiyorlarmış. Ben bütün sal yolculuğu boyunca eheeheheeehe diye güldüm.  Ne tatlı yaa. 




Bu arada şöför adımı öğrendi, 'Tunita müzik seç', salsalı, flütlü ve akordeonlu müziklerle La Paz'a geldik.  Ya da düştük.  Yine (Quito gibi, Bogota gibi) dağdan yuvarlananın düştüğü bir yere şehir kurmuşlar.  Bence bu düştükleri çukurdan çıkmaya üşeniyorlar, bu yüzden 'e yerleşiverelim' diyorlar.  Yoksa bu kadar yükseğe su kaynağı falan yoksa şehir kurulmaz.  Yükseklik 3,800 metre civarı.  Ben Lima'dan beri yavaş yavaş yükseldiğim için bir sorunum yok. Doğrudan buraya uçsan, oksijensizlikten gaipten kelebekler görürsün maazallah.

Dağlar dağlar üstüne sıvasız binalar düşünün, daracık yokuş yokuş sokaklar, her ama her kaldırımda kafalarında fötr şapkaları, kabarık etekleri ve rengarenk örtüleriyle tezgah açmış teyzeler, kalabalık kalabalık.. İşte öyle bir yer La Paz.  Bolivya'nın 2 başkentinden biri. Dünyanın en güzel yeri değil kesinlikle ama tuhaf bir çekiciliği var. Kendi içinde kımıl kımıl bir organizma.




Copacabana'daki wifi sorunumuz sebebiyle hostelsiz bir şekilde bu karmaşaya düşmüş bulunduk. Yalnız olmadığıma sevindim sokaklarda dolaşırken.  Aklımızda bir hostel var.  Sora sora bulduk hosteli 1 saatte.  Yer yok. 180 yataklı hostel, nasıl olmaz.  İyi ki de yokmuş, parti hosteli tabir edilen yerlerden. Ertesi gün barına gittik de gördüklerinden sonra yer bulamadığıza sevindim. Bir iki besili Anglo-Sakson elimde kalırdı.

Sorduğumuz üçüncü hostelde yer vardı. Yerleştik. Tur mur ayarlayıp zıbardık. Donmadan zıbarmam icin bana bunu verdiler - en fazla 30 dakika, yoksa yangın cıkıyormus:


Sabah turumuz geldi bizi 7buçukta aldı. Nereye gidiyoruz? Şu anda kullanımda olmayan, genelde 3.2 metre genisliginde olan ve dünyanın en çok ölümcül kazası yaşandığı icin adı ölüm yolu olan yoldan aşağı 60 küsur kilometre bisiklet surmeye.  Yol dimdik, o yüzden yer çekimi destekli dağ bisikleti de diyorlar. Sırf bisiklete binerken ölen 60 kişi olmuş. Gidiş geliş otobüsler bu yoldan geçerken kaç kişi ölmüş siz hesap edin artık.  

Benden baska herkes cok heyecanli.  Cok eglenecekler cunku.  Benim için ise durum bambaşka. Şöyle ki ben bisiklete binmeyi 21 yaşında öğrendim, onu da öğrenmek için öğrendim, yani bırak 60 kilometreyi toplamda 40 kilometre kullanmışlığım yoktur, dengemi bulana kadar lingir lingir titrerim, vites olayına hiç hakim değilim, sürerken gidonu bırakıp bir elimi kaldırıp selam veremem, istediğim yerde durup istediğim yerde kalkamam, 3 yıldır da bisiklete binmişliğim yok. Hem de bu olay 4,600 metrede başlıyor, hiç öyle bir yüksekliğe çıkmışlığım yok.

Ama buraya kadar gelmişim değil mi? Yapayım yani. Turda 2 rehber var, biri önde biri arkada. Yani beni sürekli biri kontrol edecek. Bir de bizi takip eden araba var.  Belli kontrol noktalarında 'Tanrım! Yapamıyorum!!' diye kendini arabaya atabilirsin yani. Peki laz kızının inadı ve gururu ne olacak? Ben kendimi o arabaya atar mıyım? Bakın bakalım atmış mıyım?

Önce bizi vızır vızır arabaların geçtiği asfaltlı yeni dağ yolunda 40 dakika falan bisiklete alıştırdılar.  Bu arada yol arkadaşlarım genç ve heyecanlı oğlan çocukları oldukları için önden yardırıp gittiler. Benimle aynı hostelde kalan yaşıtım Hollandalı bir kız vardı. O sürekli beni kontrol etti sağolsun. Ne varsa kadınlarda var. Kızcağız tabii anasının karnından bisikletle doğmuş, bana bayağı hayret etti.  Fakat hep en arkada olduğum için sürekli bana refakat eden 2. rehber yok yok iyisin iyisin diye beni gaza getirdi.  (Sonradan video ve resimleri gördüm, hiç de iyi değilim, hiç de eğleniyor gibi gözükmüyorum, hiç de eğlenmedim zaten.)  Asfalt yolda sis içinde ilerledik.  Çoğunlukla görüş mesafemde kimse yoktu, hem sisten, hem de benim yavaşlığımdan. Sona doğru karşımıza bir tünel çıktı, bisikletle girmek çok şükür yasakmış, etrafındaki taşlı yoldan dolanacağız dediler.  Alt tarafı 50 metre olan taş yolu kendimce iyi gidip, sonra yavaşlayadığımdan önündeki kıza çarpmamak için yoldan saptım ve hakimiyeti kaybettim.  Hoş ne hakimiyetiyse o - ben mi bisiklete, o mu bana hakim belli değil.  E madem bisikletle anlaşamıyoruz, atayım ben bunu dedim ve ilk düşmemi yaşadım.  Bisiklet de benim üzerime düştü ama çok usturuplu düştüğüm için bir güven geldi üzerime. 

Sonra asıl ölüm yoluna çıktık.  Ammmaaannn. (Ya bir girin google'dan bakin, ben olmemeye konstrantre oldugum icin resim cekemedim.) Muhteşem bir manzara fakat bir yanımız hep uçurum, yolsa hep taş ve çamur. Ve derken yağmur başladı. Yer yer göller, tepemden akan şelaleler!! Olmadı kendimi atarım dediğim banket önce akarsu, sonra çamur deresine dönüştü.  Bu arada yandan 'Sağından geliyorum, solundan geliyorum' diye bağırarak bızzzt geçen adrenalin manyakları. (Yanlış anlaşılma olmasın, benden yavaş insan yoktu o yolda, herkes adrenalin manyağı değil yani. Ama en korkutucusu toplam 3 saniye gördüğüm fren yapmadan 150 derece viraj dönen insan suretindekilerdi.)

Keşke yol boyunca aklımın içinden geçenlerin bir ses kaydı olsaydı da size dinletebilseydim.  Dua, küfür, kendini gazlama, kendine sövme, sürekli telkin, kendine talimat ve nadiren kendine övgü. Arada hayatımdan parçalar görmüş olabilirim.

Yolun en tehlikeli kısmını kazasız arada zincirimi attırarak ve bazen istemsiz durarak atlattım.  Son bölüme geldik. Kalktı tabii hemen bir yerim.  Çok virajlı ve taşlı bir yerdi. Dikkatsizlikten koca bir taşın üstünden geçtim, bana çoook uzun gelen bir süre havada kalıp, dengesiz bir şekilde yere indim.  Hakimiyeti sağlamaya çalışırken panikleyip düştüm ve yerde 2 metre sürükledim. Canım nasıl yandı!  Bisiklet bacağımın üzerine düştü. Önce kemiğimi kırdı sandım.  Sadece anlık acıymış çok şükür. Zaten fren sıkmaktan canı çıkmış sol elimin baş parmağının tırnağı tam ortasından yarıya kadar kırıldı.  O hala acıyor, zaten iki elimi de pek kullanamıyorum.  Ama eğer bize verdikleri kask, dizlik ve dirseklik olmasaydı sonuç bambaşka olabilirdi.


Kalktım - hayır ağlamadım - rehber bisikleti topladı, biraz dağılmıştı zira. Tekrar yola düştüm. Ve karşıdan tam virajda araba geldi. (Evet trafiğe kapalı burası.) Kendimi can havliyle bankete attım.  3.5 saattir düldülün tepesindeyim, dizlerim ve ellerim bitmiş vaziyette, verdikleri pantalon ve cekete rağmen sırılsıklamım ve okkkadar yorgunum ki.. Her in bin beni mahvediyor.  Ama bırakmak yok, yine toplandım. Son viraja yakın bir önceki düşme senaryom tekrar etti, yine sürükledim yerlerde, bisiklet bacağımın aynı yerine düştü. Gözyaşlarım bırak çıkalım diyorlar ama hayır ağlamadım. Haydi yine bisiklet toplandı, bindim düldüle. Bir daha dengemi fena şekilde kaybettim. Dedim ölmeyim ben, şu virajı yürüyerek geçeyim.  Bir döndüm virajı elimde bisiklet, bitmiş meğer parkur! Son 5 metreyi yürüyerek de olsa bitirmiş oldum.  Tahminim aksine bitirince hey hov diye çılgın atmadım. Resmen çöktüm. Stresten yüzümde zoynk diye sivilce çıktı. Kendime gelmem 2 saat ve bir bira kadar aldı ama şimdi düşününce aklıma yalnızca kaskıma tıpır tıpır damlayan şelale suyu, yandan kayan toprağı tahliye etmeye çalışan kepçeyi durup beklemem, yüzüme vuran rüzgar ve sis, yemyeşil dağlar, ortasından akan dereler geliyor. Acı geçici işte. Her köşesi orada ölenleri anmak için konulan haçlarla dolu olan ölüm yolunu bisikletle indim mi ben inmedim mi? İndim, hem de kendime rağmen indim. Aferim bana! :)

--

Sonrası pek önemli değil. Bizi havuz başı bir yere götürüp yemek verdiler. Beni evlat edinen arkadaşımla kankalandım biraz orda. Dağın öte tarafından indiğimiz için dönmemiz 3 saat aldı. Akşam da şu bahsettigim hostelin barına gittik ama yavan geldi. Tek bir şey dışında, barmen abi bara 30 kadar bira bardağı dizdi. İçlerine biraz bira koyup, bira bardaklarının tepelerine shot bardakları dizdi. Shot bardaklarının içine de votka doldurdu. Sonra anons yaptı, gelin bakın ne yapacağım diye.  Millet toplaşınca ilk shot bardağına bir tokat, domino taşı gibi bütün shot bardakları teker teker bira bardaklarının içine düştüler. Oha! Tamam parti parti seken bir insan değilim de bu herhalde çok sık görülen bir şey olmasa gerek.  Bana bunca eğlence yeter deyip hostele dönüp yattım.

Ertesi gün La Paz'ı gezdik. Cidden zor şehir. Yani tamam, pazarları seviyorum da neden tüm şehir, her kaldırım pazar olmuş? Kim alıyor bu kadar şeyi? Ama güzel alpaka bir bere buldum, aldim, mutlu oldum. :)

Bir pazarda ayaküstü kızarmış tavuk yiyecektik, boş bir yer bulup çömdüm. Derken yan tezgahtaki teyze kaynar yağa tavuk attı ve üstüme ve yüzüme yağ sıçradı!!  Valla hayatım gözümün önünden geçti. Yağ o kadar kaynar değilmiş ki iz kalmadı ama heyecan için dağa falan çıkmaya gerek yok belli ki. La Paz'da dolaş yeter!

Şimdi Uyuni'ye giden rahat bir gece otobüsündeyim. Her Latin Amerika otobüsünde olduğu gibi tuvaleti var fakat solo urinario. Yani 2 numara gelirse şöföre söylüyorsun kenara çekiyor. Ehe. Güzel len buralar.

13 yorum:

  1. Ah be tunita, ucuz atlattigina sevindim. Tebrik ederim :) geldiğinde şöyle Caddebostan sahilde turlayalim sakin sakin :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir sure bisiklet goresim yok! Ama yine de Caddebostan`da death road hikayemi bastan anlatip ic bayabilirim. Akabinde yine benim en iyi bildigim seyi yapalim. Olur mu? (Ben donene kadar alkol yasaklanmamis olursa yani.)

      Sil
    2. öyle bir hikaye nasıl iç bayacakmış, merak ediyorum :) biranı senin için soğuk bekleteceğim ;)

      Sil
  2. Okurken benim canim acidi - o kadar soyluyorum :S
    Bu arada: "Wifi'yı olan ama interneti olmayan kafede yemek yedik." çok güldümmm

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Normalde boyle bir sey olsa kafe sahibinin kafasini isirirdim herhalde degil mi? Ama pek sakinim bu aralar.

      Sil
  3. Duna bahsettiğin ruh hastası yola ilk google maps ten baktım.. zizaglarını görünce midem bulandı!!!!... sonra google amcaya danışayım dedim.. karşıma ilk uçurumdan aşağı düşen tır vidyosu çıktı!!!.. Yol desen zaten dağa oyulmuş oyuklardan ibaret birşey.. ve bu yoldan newbie bir bisikletçi olarak kelle koltukta inmen için tek yorumum var... MANYAKSIN!!.. sanırım bundan sonra skydiving falan senin için çocuk oyuncağı olacak.. daha fazla adrenalin için paraşütsüz atlamandan korkuyorum :P

    Bu arada Kolombiya'dan kurtulduk derken şimdide başımıza La Paz mı çıktı yahhuu!!?? Hadi ticari bekleme yapmaa.. uza ordan hemen :P

    Bu arada resmen hostelde donmayasın diye R2D2 vermişler sana ve belli ki yine de yaranamamışlar :D Adamlar uzay teknolojisine geçmişler resmen, umarım kıymetini bilmişindir :P

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canim r2d2 beni cok mutlu etti, Butun camasirlarimi kuruttu, beni isitti. Ben kemiklerim isininca uyuyakaldim, hostel abisi gelmis almis. Son 10 gundur ilk defa gece usuyorummm diye uyanmadim gece. Mutesekkirim!

      `paraşütsüz atlamandan korkuyorum` :D

      Sil
  4. Çok geçmiş olsun…Bir süre bisiklete binmezsin herhalde :) Yazdıklarını okudukça, ben ne yapardım diye düşünmekten kendimi alamadım. Sonunda en temizini yapmışsın, bisikleti yürütmek en bi güzel şey :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen coni vaynen! Pisiklet yok daha!
      Topu topu 5 metre yuruttum ya! Basarimi golgelemesin! :))

      Sil
  5. Yarıldım bu bölümü okurken. Bisiklet sahnesi süperdi yaşadım bizzat. Ben kesin gözlerinden yaş fışkıran capon cizgi film kahramanları gibi ağlardım. Ve dört teker araca atlardım.

    YanıtlaSil
  6. Bugüne kadar en çok özendiğim olayın bu bisiklet mevzu oldu. Bir de amazon gezine özeneceğim :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cagirdik Amazon`a gelmedin! Yok sana Amazon falan :)

      Sil