Nerdeyim?

27 Şubat 2014 Perşembe

Bolivya - IV - Uyuni ve cevresi (2)

Gezinin 3. günü çok yoğun seyahat halinde geçti. Sabahın köründe yola dökülüp önce gayzerleri gördük.  Bu arada gazi bir yerlerinden cikarirmis gibi yaparak poz veren insanlar vardı. Cok elegan oldugum icin gulmedim demek isterdim ama maalesef guldum.



Bir yandan da cayır cayır güneş doğuyor. Nerdeydin?! Gece dondum!!


Sonra da kaplıca gibi bir yere gittik. Sabahın yedisinde soyunup dökünüp sıcak da olsa açıkhavada bir suya gireceğimi hayal dahi edemeyeceğim için ben girmedim.


Bunun da ayağı buzdan kayıyor. Öööyle durdu 10 dk:



En son ise Şili sınırına gidip oraya devam edecekleri yani benim yol arkadaşlarımı bıraktık. Grupla ya da birileriyle seyahat etmek güzel de biraz bireyselliğimi kaybettiğimi hissediyordum ve ufaktan afakanlar basmaya başlamıştı. O yüzden bu ayrılık tam vaktinde oldu.

Sonra 2 günde geldiğimiz yolu geri tırmanmaya başladık. 7 saat sarsıla sarsıla Uyuni'ye döndük.  Yorucuydu fakat:

Hiçbir yerin ortasında ama köylerinin tepesini hale gibi sarmış gökkuşağının altında yaşayan insanlar gördüm. 



Bir de kucağında bebesiyle köyünün geçiş kapısını tek başına bekleyen, geçenden 5 geçmeyenden 10 akçe alan kadınlar gördüm.


Bir de başka acaip kayalar gördüm.





Uyuni dönüşünde doğrudan La Paz'a otobüsüm vardı. Gruptaki İsviçreli kız da aynı saatte ama başka otobüsle dönüyordu. Otobüs şirketlerinin önünde pek kaotik pek pis kaldırımda oturup otobüsümüzü bekledik. Kızımız vegan, buralarda vegan lafını karşılayacak kelime bile yok. Yollarda çok zorlandı, çok sefil oldu kızcağız, alışmadığı şeyleri yediği için zehirlendi. Uyuni'ye gelir gelmez meyve almıştı o yüzden. Benim sağlıklı şeyler yemek pek tarzım değil ama ben de aldım o aldı diye.  İşte o pis kaldırımda oturup meyvelerimizi yerken, otobüs acentelerinin çocukları oralarda oynuyordu. Bolivya'da kadınlar çatır çatır çalışıyor ama bir yandan çocuk da gani. Bu yüzden kadınlar çalışırken çocuklar hep kucakta ya da işyerlerinin çevresinde. Açıkçası çocuklarla pek de ilgilenmiyorlar. Çocuklar birbirlerine taş atıyor, oraya buraya koşuyor, trafiğe çıkıyor, yerde ne varsa ağzına sokuyor..  Ya da çocuğa bisküvi veriyorsun. 3 saat sonra git, hala ağzı burnu bisküviden batmış vaziyette. İnsan bi siler be.

Çocuk da madem ilgilenilmiyor başlıyor taklide. İlk taklit bağırma. Mesela anlattığım bu çocuklardan biri 1 diğeri 2 yaşındaydı. Cıncırık kadar boylarıyla yarım saat 'a La Paz, a La Paz, a La Paz' diye bağırdılar. İkinci taklitse 'turistlerden ne koparabilirim?'. Ortalarda geziniyorlar. Biri bir şey mi yiyor? Doğrudan tabağa. Bana da ver. Veriyorsun, hemen kapıp ağzına atıyor. Sonra bir daha ver. Bir daha. Vermezsen elini tabağa, poşete, kutuya sokuveriyor.  Yemeği satan annesi bile olsa annesi de dönüp yapma evladım demiyor. Bir de haşin ki veletler. Durup dururken önüne gelen herkesi cimciren, tekmeleyen bir sürü velet gördüm ve bunlara maruz kaldım. Vaktinden önce büyümüş bu çocukları sürekli izlemekten kendimi alamadım Bolivya'da.



Hani ilgilenmiyorlar dedim ya. Arada bir şey oluyor, anne birden bildiğimiz anne haline geliyor ve 'ay sen burda mıydın?' diye çocuğu mıncıklayıp seviyor. O anda izliyorsanız sizin de içiniz ısınıyor. İşte ben bu anları görüp, çocukların arsız tavırlarını görmezden gelmeyi tercih ediyorum. 

Ay lama da yedim bu arada:



Arkadaşım aynı saatteki otobüsüne bindi gitti, benimki gelmez.. Otobüs tam bir buçuk saat gecikti. Nihayet geldiğinde, bizi alıp kontak kapatmadan 12 saatlik yola geri çıktı.  Korkarım şöförü bira içerken gördüm.  İlk virajda otobüs şöyle bir dehşetengiz savrulunca dedim ben uyuyayım da saçlarım ağarmasın korkudan. (Müthiş rahatsız bir otobüstü bu arada. Bolivya'da gece seyahatlerini semi-cama değil cama alın.  50 boliviano çok ödeyen ama gece uyuyun.)

Sabah La Paz'da İsviçreli arkadaşımla buluştum.  Neredeyse tüm gün hostelden çıkmadım. 4 gündür duş alamadığım için sıcak suyun altında uzun süre bööyle durdum. Biraz daha duş alamasaydım, herhalde kıyafetlerimi keserek çıkarmam gerekecekti.  Tam sakin bir gün olsun derken bana dediler ki bu hostelin barını bir Türk işletiyor. E gideyim bakayım. Gittim merhaba dedim, önce İspanyolca sonra İngilizce beni anlamadığını söyledi. Beni mi yediler acep? Yok, o yörüngeden çıkmış. Anne Türk baba Bolivyalı bir çiftin oğluymus.  Üniversiteyi bitirip biraz çalışıp ailenin bu tarafını bulmaya gelmiş ışıl ışıl bir genç insan.  Önce bardaki diğer insanlarla biraz vakit geçirdim.  Sonra bar müşterisi azalınca Türkçe müzik çalıp baya muhabbet ettik. Ağız dolusu Türkçe konuşmayı özlemişim, çenemi kapayamadım. En son Neşet Ertaş'a bağlanmıştık ki benim sabah otobüsüm olduğu için gittim yattım.

Bundan sonraki hikayem ise bir inat ve başarısızlık hikayesi. Hatta kalın.

6 yorum:

  1. Buzlar üzerinde kayan lamanın resmini koy, sonra da ye :) Bize yakışan hareketler :)

    YanıtlaSil
  2. Hahaha La Paz'daki çocuklar nedense bana vaka-i "elim baklıııyyyddıııı!!" yı hatırlattı :P dondurmaya el atmalar falan :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen oyle!! Bunlar icin ellerinin baklii olmasi normal bir durum. O eller nerelere girdi dusunursen hic yemek yiyemezsin.

      Sil
  3. Insanlarla anlaşmak ve uyuşmak o kadar zor ki sana imreniyorum bazen. Canın isterse eyvallah çekip gidersin. Bugün bir arkadaşım nasılsın diye sorunca "stayin' alive" dedim hehe :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Ben de bunu ozleyecegim gibi hissediyorum. Bu sefer gec bile kaldim eyvallahta.
      Bee gees! Hastasiyiz!

      Sil