Nerdeyim?

9 Aralık 2013 Pazartesi

Berlin Günleri

Bir şehre ikinci kez gelmeyi seviyorum. Bütün turisik mevzuu es geçip dilediğin saçmalığı yapabiliyorsun. İstanbul'da hakiki bir alışveriş üçgeninde dörtgeninde beşgeninde yaşamama rağmen hiç alışveriş yapmam. Ama burada ilk günümü Kuzen İ'nin de yardımıyla eksiklerimi tamamlamaya ayırdım. Sabah bir Primark seferi yaptık. Bilmeyenler için H&M tipinde çok daha ucuz ve biraz daha kalitesiz bir pop giyim cenneti. Her mağazası muhtelif katlardan oluşur, satış görevlisi bezgin, müşterisi açgözlü müşterisidir. Primark'ta eksik tamamlayıp, salı pazarı teyzesi kıvamında teyzelerden nevrimiz dönünce kaçtık. Kendimizi Globetrotter isimli bir mağazaya attık. Tam da Kuzen İ'nin mahallesinde bir outdoor spor cenneti. Almanlar oturdukları yerde oturamıyorlar, yok kano yapayım, yok dağa tırmanayım, kamp yapayım. Bu sabah bile hava leş gibi yağmurlu ve soğuktu ama herkes sokaklarda dana gibi koşuyordu. Çalıştığım firmalardan birinde bir Alman avukat vardı. Bir yaz tatilinde arkadaşlarıyla Alplere bisikletle tırmanmaya gitmişti. Hayret etmiştim. Halbuki in güneye, ver kendini güneşe. Ne gerek var doğayla bütünleşmeye falan. Ne kadar malak bir millet olduğumuzu o zaman anlamıştım. Bu gittiğimiz mağaza da resmen tescilledi bunu. Her türlü outdoor spor kılık kıyafeti, çadır, kayak, alet, edevat mevcut. Seyahatler icin önceden sadece internette gördüğüm ama İstanbul'da bulamadığım bir sürü şey aldım. Bir de dükkanın ayakkabı bölümüne bir parkur yapmışlar, inişli çıkışlı, farklı taş - kaya tipleri var, çıkıp ayakkabını deniyorsun.

Globetrotter'da hayretlerimizi ve paralarımızı bırakıp, Noel pazarına yollandık. Bu sefer Hackescher Markt'a gittik ve yakınındaki iç içe geçmiş avluları gezdik. Bu avlulara Hackesche Höfe deniyormuş, içinde bir sürü güzel tasarım eşyalar satan dükkanlar vardı. Bir de müthiş güzel kar yağmaya başladı. Bayıldım.



Let it snow:



Sonra Türk yoğun bölgelerden Neuköln'de Kuzen İ'nin aldığı bir tavsiye üzerine Berlin Burger International diye bir hamburgerciye gittik. Minnacık, girişi pek de belli olmayan bir yer. Oturacak pek az yer var. Biz de zaten nihayetinde yemeğimizi duvarın önümdeki barda ayakta yedik. Normalde böyle bir şeye çok söylenirdim ama hamburger o kadar güzeldi ki söylenmeyi bırak ayakta olduğumu unuttum. Kesinlikle tavsiye ediyoruz, Panniner Strasse'de. Hamburger de aha böyle. Merak etmeyin ağza sığıyor.





Midemizde dev hamburgerlerle Gendarmenmarkt'ta bulunan Noel pazarına gittik.

Diğer gezdiğimiz pazarlardan biraz daha turistik ve atraksiyonlu olduğundan herhalde 1 euroları verip girdik. Çok kalabalıktı, bir sahnesi, bir de değişik tasarım ıvır zıvırlar satan bir el sanatları pazarı vardı. Güzel bir yer. İnsan gerçekten Noel havasına giriyor. Özellikle bir çocuk için yılın bu zamanı oldukça güzel bir dönem olsa gerek.

Sonra Friederich Strasse'nin yakınlarında bir çikolatacıya ve güzel bir biracıya (Ständige Vertretung) gittik. Nort Rhine Westfalia bölgesi biracısı olduğundan, Kuzen İ'nin bir önceki memleketi Bonn'u yad ettik, Kölsch içtik. Yanımızdaki Alman tonton çiftle muhabbet ettik. Frankfurt'tanlarmış. Sohbet etmesi çok zevkli insanlardı. Bir de son tur biramızı da ısmarladılar. Saat 12 olunca, adam 'Hadi hanım Pazar oldu' dedi, ayrıldık. Biz Kater Holzig diye allahın unuttuğu bir yerdeki bir tiskoya gittik. Umduğumuz gibi bir eğlence bulamayınca ağrıyan tabanlarımızın çağrısına uyup yuvamıza döndük.











Deutsche Mark Deutsche Mark über alles:



Bu sabahsa Berlin'deki yaşayan eski arkadaşlarımın Kreuzberg'teki evlerine kahvaltıya gittik. Çok hoş sohbet güzel bir sabah/öğlen geçirdik. Kreuzberg'te yaşayan Türklerimiz cidden bir alem. Meğer mahallelerinden pek çıkmazlarmış. Pek çok şey ellerinin altında olduğundan 4-5 durak ötesinden itibaren şehirler arası yol muamelesi yapıyorlar. Oysa ulaşım öyle kolay ki. Hem saati sık, hem her yere gidiyor. Bilet kontrolü de yok. Ehe. Hayır benim haftalık biletim var.

Güzel insanlardan ayrılıp elit kimseler olduğumuz için Deutsche Oper Haus'ta Carmen izlemeye gittik. Kuzen İ bu güzellikten mahrum kalmamı istememiş, önceden ayarlamıştı. Operada Kuzen İ'nin önüne tiyatronun en uzun insanı oturdu. Kibar abimiz 2. perdenin öncesinde dönüp 'Görebiliyor musunuz? Daha öne doğru oturmak isterdim ama yer yok maalesef.' dedi. Deme be böyle şeyler, alışık değiliz abi. Ararız sonra.

Koca salonun tam dolu olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Bir de 2. perdede Alman teknolojisi bizi yarı yolda bıraktı, bir teknik zorluk oldu emprovize edeceğiz diyerek devam ettiler. Biz neredeyse hiç anlamadık ne aksaklık varmış. Zaten benim kafa yanmış Fransızca dinleyip, ağır aksak Almancamla üst yazı okumaktan, ince farklar olduysa da ben anlamadım.





Her şeyiyle çok tatlı bir gün geçirdik. Hayat Berlin'liye güzel - tabii soğuk hariç.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder