Nerdeyim?

26 Nisan 2014 Cumartesi

Avustralya - II - Hobart

Avustralya'daki ilk durağımız ana adanın güneyindeki Tazmanya adasıydı. İlk gece Melbourne havaalanında sabahladıktan sonra dayak yemiş gibi Tazmanya'nın baş şehri Hobart'a düştük. Hiç eksik kalmadan koşa koşa gördüğüm en güzel müzelerden MONA'ya gittik. Gitmek için müzenin kendi teknesine biniliyor ve Hobart körfezinin içinden geçiliyor. Çok güzel bir modern sanat müzesi. Binası da içi gibi şahane bir mekan. Çok değişik bir alan kullanımı vardı. Vaktimin yarısını mekana bakarak geçirdim.




Geçici eserlerden iki tanesi Türkiye'yle ilgiliydi. Biri İstanbul'da bir kasabın Türkçe şevkle işini nasıl sevdiğini anlattığı ve aşkla et kestiği bir videoydu. Diğeri ise onlarca televizyon ve sandalyeden müteşekkil bir video gösterimleri bütünü. Ekranlarda başka başka insanlar Türkçe hayat hikayelerini anlatıyorlar.  Bu çalışmanın başka ülkelere, kasabalara ilişkin versiyonları da varmış (Küba, Orange County). Vaktim olsaydı sabaha kadar dinleyebilirdim. Müthişti.





Bir de benim yaşımda Türk bir sanatçının eseri vardı. Bazı kütüphanelerden hiç ödünç alınmamış kitapların kütüphanesini yapmış. Çok beğendim.

Hobart da çok etkileyici olmayan bir liman kenti. Evlerin arasına dalınca daha bir kanım ısındı. Tek katlı mini mini evler bahçeler. Ve tabii ki her yerde parklar. Yaşanası bir yere benziyordu. Ancak saat 8'den sonra şehir kapanıyor ve yollar ıssızlaşıyor. Bana gelmez.




Tazmanya'daki 2. günümüzü, doğal yaşam turu yapmaya ayırmıştık. Tazmanya canavarı, kanguru, (yıllardır hastası olduğum ve görmek için çok heyecanlandığım) wombat görmeye gidecektik. Emre gitti de, ben gidemedim. Tüm gün Türkiye'den gelen bir soğuk hava dalgasının yarattığı şahsi trajedimi geçirmeye uğraştım. Türkiye'de gece olması sebebiyle kimseye de telefonda ulaşamadım, kendim sokaklarda dolaştım, beynim eridiği için minicik şehirde kayboldum. Bu olay tüm Avustralya seyahatine etki etti diyebilirim, çoğu zaman gezdiğim yerlere bir camın arkasından bakıyormuşum gibi hissettim. Her işte bir hayır vardır demeyi öğrendim nasılsa. Hele arkama annemi, babamı ve iki tane kapı gibi kuzenimi alınca, sağlığımız da bizi bırakmazsa her problem küçük gözüküyor.

Cam arkasından bakma etkisi biraz süreceğe benzer ama olsun, Avustralya da böyle olsun. Benim de canım sağolsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder