Nerdeyim?

26 Nisan 2014 Cumartesi

Avustralya - III - Melbourne

Tazmanya'dan sonraki durağımız Melbourne. Bana demişlerdi ki Melbourne'ün havasını beğenmezsen 15 dakika bekle, değişir. Yalan. İlk gün büttün gün yağdı, bütün gün.  Benim zaten pek umrumda değildi. Sağa sola kamera doğrultup resim çekmekle geçti günüm.

Dünyanın en yaşanası şehirlerindenmiş Melbourne. Çok güzel gerçekten, çok kozmopolit, her yer kafe, restoran, bar. Çok güzel kafe ve barlarda oturduk. Hatta birine gitmek için grafitilerle dolu labirent gibi bir çıkmaz sokağa girdik, abuk subuk laboratuvar malzemeleriyle dolu bir barda bulduk kendimizi.  Türkiye'de olsa ne o sokağa ne de o bara girerim can korkusundan. Burda bir şey olmuyor tabii. İçerisi takım elbiseli insan dolu.

Plazalar bölümü de Milano moda haftası tadında. Herkes ne kadar şık. Umrumda olsaydı üzerimdeki yağmurluktan utanabilirdim.

Şehirden 3 -5 manzara söyle - belli ki normal cephe tasarlayan mimarın elinden ruhsatını alıyorlar.








Tren istasyonu:



Anzak anıtı:



Şehrin ortasından Yarra nehri geçiyor. Kenarını Thames kenarına benzettim:



Ertesi gün meşhuuur Büyük Okyanus Yolu turuna gittik. Yol boyunca okyanus manzaralı evlere bakıp bakıp hasetten çatladık. Yolun bir yerinden sonra Tazmanya adasının korumasından kurtulduk ve Antartika'dan gelen sulara kavuştuk. Dalgalar büyüdü de büyüdü ve kudretlendi. O kudretli dalgaların şekil verdiği ve 12 havariler adı verilen tuhaf kayalara bakıp bakıp şaşırdık.








Bunlara benzer bir kayanın komik bir hikayesi var. Olayın olduğu zaman (5 sene kadar önce olması lazım) arkaya arkaya duran iki kaya bir aşına aşına doğal bir köprü haline gelmiş bir yol ile birbirine, başka bir doğal köprü ile de karaya bağlı. Adına da Londra köprüsü diyorlar. London Bridge hesabı. Bizim tur rehberimiz bir çifti gezdirmek üzere oraya götürüyor. Kendileri dönecekleri için bırakıyor onları oraya. Bu çift de köprülerden geçip, kayanın üzerine çıkıyor. Herkes öyle yapıyormuş zira. Fakat bu bahtsız bedeviler kayanın üzerindeyken bir köprü çöküyor ve mahsur kalıyorlar. Onları gören bir grup turist polise gidip London Bridge has fallen down - Londra köprüsü çöktü diyorlar. Polis de televizyon izliyor bir yandan, pek meşgul bir arkadaş değil, he canım he gülüm' deyip turistleri kovalıyor. Aynı şekilde bir kafile daha gidiyor. Yine polis inanmıyor, adamları kovalıyor. Sonra başka bir grup görevli (itfaiye mi ne) çifti helikopterle kurtarmaya ikna oluyor. Olay haberlere çıkıyor.  Televizyon izleyen polis, olayı televizyonda görüp bu sefer inanıyor. Nihayet çift selametle kurtarılıyor. Saçmalık üstüne saçmalık yani.

Ha unutmadan, yolda bir de 15 tane doğal ortamında koala gördüm. Tazmanya'dakileri kaçırınca koala var dedikleri istikamette yokuş yukarı koşmamı görmeniz lazım. Tur rehberi başarımı takdir etti. Bu uyuyordu, uyandı sonra, esnedi falan. Çok tatlı. 20 saat falan uyuyorlarmış. (Okaliptüs yiyorlar, enerji vermiyor tabii. Bir de okaliptüs zehirliymiş aslında, onu sindirebilmek için annesinin dışkısını yiyip, bir bakteri alması gerekiyormuş.)

Güneyden okyanus havasını aldık. Şimdi bir de doğudan alalım. İstikamet Airlie Beach. (Avustralya İngilizcesine alışık olmayanlar için Eerli Biyç diye okunur.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder