Yekten söyleyeyim Hong Kong'u hiç sevmedim. 4 gündür Hong Kong'a baktıkça dünyanın kanını emen bir yer görüyorum. Akıl almaz kalabalığı, anlamsız ziyankar ışıltısı, uzuuuuun uzuuuun binaları ve her yerdeki takım elbiseli finansçıları ve alveralveralver tüketimiyle. Şehrin içinde huzur bulabildiğim yer olmadı - kubrick kafe diye bir yer hariç, bu yazıyı da ordan yazıyorum ve burdan hiç çıkmak istemiyorum. Şehrin biraz dışında ise sadece 2 tapınağın bahçesinde (biri ormandı zaten) biraz kendime gelebildim.
İlk sabah kendimi tam işe gidiş saatinde merkez istasyonda buldum. Bu en başta beni biraz mutlu etti burada yaşamak nasıl bir şey göreceğim diye. Gördüğüm şeyden şok oldum. Bizim alıştığımız hızın iki katı hızda çalışan yürüyen merdivenler, binlerce insan, hepsi sessiz, çıt çıkarmadan telefonlarına bakarak yürüyorlar. Lütfen sadece telefonlarınıza bakmayın, gittiğiniz yere de bakın diyen anonslar. Dünyayı nasıl mahvettiğimize ilişkin bir Hollywood filminin ilk sahnesi gibi. Hız meselesi zaten çok tuhaf. Şehrin merkezinde bank yok oturacak. Çünkü yer yok. Çünkü insan çok, sokaklar dar. 'Git burdan, durma.' Yürüyen merdivenler çok hızlı. 'Çabuk boşalt burayı, daha çok gelen var.' Arabalar durmasın diye şehrin üst katmanından geçirilen ve finans ve alışveriş merkezlerini birbirine bağlayan yüzlerce metre uzunluğunda yaya yolları var. Bu yollardan geçerken bir alışveriş merkezine girmeden bir yere ulaşmanız çok zor. Aşağıdan yürürseniz egzozdan ölürsünüz. Bu kocaman yaya yollarında bile bir saniye durmanıza tahammülü yok kimsenin. 'Biraz ilerde avm var. Aradığın herşey orda var. Yalnızca alışveriş yapmak için dükkana girerek durabilirsin.' İşte bunları üst üste koyunca şehir bana şunu diyor: 'ticari bekleme yapma'. Haksız da değil. Çünkü zaten herşey ticari, bekleme yapacak, hayat yaşayacak zaman yok. 'Vakit nakit. Naktimi harcama.'
Seyahat ederken Çinlilerin ne kadar kaba olduklarını görüp çok şaşırmıştım. Şaşırmam anlamsızmış. Evet Çin'e gitmedim ama burasının Çin'den daha medeni olduğu varsayımıyla yorum yazıyorum. Yolda omuz atıp afedersin falan demeden cart diye önünüze geçmeleri, çarpıp özür dilememeleri, gülümseyince cevap vermemeleri hep kalabalıktanmış. Kim uğraşsın o kadar insana kibar olmaya. Var olma mücadelesindeler. Haksızlık ediyorsam affetsinler.
Yiğidi öldürüp hakkını verelim. Müthiş bir toplu taşıma sistemleri var. O hengame içinde bile şehir merkezine yakınca 2 kocaman park yapma fırsatı bulmuşlar. Ha bir de havaalanında süper hızlı wifi.
Buyrun manzaralar:
Pek meşhur 88 katlı IFC binası.
Bahsettiğim yaya yolları:
Minibüs sırasına girme adabı. Hayret!
Tapınak tavanlarında tütsüler:
Hangimiz böyle bir apartmanda yaşama hayaliyle tutuşmuyoruz ki:
Ağaç yeşiliyle flamingo pembesinin plaza renkleriyle buluşması:
Ya da böyle bir sokakta yaşamak da isteyebilirsiniz belki:
Başka bir hayal kırıklığım da Macau adası. Eski Portekiz sömürgesi olan ve vapurla 1 saat mesafedeki bu adayı ben 'çok güzel, ay resmen Portekiz ayol' olarak okumuştum. Güzel falan değil. Umarım Portekiz böyle bir yer değildir ayrıca. Çok gitmek istediğim yerlerden çünkü.
Belki merkezdeki 4 caddesi güzel olabilir ama abartılacak bir şey yok. Otobüsle ineceğim durağı kaçırınca çok fena yerlerde buldum kendimi. Tüm iyi niyetimle şu sokak azıcık Akdenizvari mi sanki derken omuz atılıp geçildim, abinin teki az yere tüküreyim derken daha üzerime tükürüyordu. Haa evet bir de böyle bir huy var buralarda.
Macau casinolarıyla meşhur bir de. Ben de meşhur bir tanesine bakayım dedim. Dünya kaynaklarını böyle fütursuzca harcamaya kim izin veriyor bilmiyorum. Adamlar Venedik yapmışlar Venedik. (Hem de ara kata. Altında koca casino katı var.) Daha önce bir belgeselde yapımını izlemiştim de çok ayıplamıştım, aklımdan tamamen silmişim. Saçmalık.
Bir gün de dünyanın en büyük oturan Buda'sını göreceğim diye yollara düştüm. Hem giderkenki teleferik yolculuğu hem de Buda'nın kendisi yaptığım en yapmaya değer şeydi. Müzeyi gezene dondurma ve su veriyorlar yalnız. Sebebini anlamadım. 'Yavrum bak Budizm böyle tatlı bir şeydir' mi acaba? Fakat şunu rahatlıkla söyleyebilirim, Rio'daki İsa'yı bir de bunu gösterseler, seç evladım deseler Budist olurum.
Kuş var parmağının ucunda:
Yapış yapış sıcak havada, mavisi gözükmeyen gökyüzünün altında, hava kirliliğinin doruklarında 4 gün geçirdim. Özellikle Fiji'den sonra olmadı. Gezilecekler listesinde alt sıralara atın derim. Ya da umarım bir gün şirketiniz gönderir. Böylece fildişi kulenizden bunlara katlanmadan klimalı klimalı Hong Kong'u görebilirsiniz.
Istanbul'dan direkt gitseydin belki daha iyi bulurdun Hong Kong'u. Macau'yu bilmiyorum ama bence Portekiz'i seversin :)
YanıtlaSilhindistanda bunalırsan kerala ya git dicem ama biraz güneyde. çok alakasız kaçabilir.
YanıtlaSil