Nerdeyim?

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Tayland - l - Bangkok

Siem Reap'tan Bangkok'a doğrudan giden bir otobüsle sınırı geçtim ve Tayland'a girdim. Tayland'da ulaşım araçlarından kazık yemek o kadar kolay ki. Vietnam'a gitmeden hemen önce bir gece Bangkok'ta kaldığım için biraz aşinaydım iyi ki. Aklınızda olsun taksimetreli taksi tuktuktan, motortaksiden ya da taksiciyle önceden anlaşmaktan daha ucuza geliyor. Tabii açtırabilirseniz taksimetreyi. Çok inatçılar o konuda.

Bangkok büyük, biraz pis, çirkin ama nasılsa sevilesi bir şehir. Sokaklarında, gece pazarlarında dolaşmak bayağı eğlenceli. Yollar meyve, meyve suları, ice tea satan bir sürü standlarla dolu. Tabii bir de kızarmış noodle ve pilav satanlar, tuzda balık yapanlar, ızgarada bilumum deniz ürünü pişirenler.. Sokak yemekleri çok güzel. Tabii çok da ucuz.

Bangkok'da bulunma sebebim Hindistan vizesine başvurmak. İstanbul'da başvuru yapmaya çalışmıştım ama seyahat tarihine 6 aydan fazla olduğu için başvurumu almamışlardı. Dünya turu yapan Türkler turlarına hep Asya'dan başlamışlar, ben tersten başladım, o yüzden yolda vize almak gibi başkalarının anılarında okumadığım bir saçmalık yapmam gerekti.  Bangkok'ta bulunmamın gezmekten başka sebebi olunca kendime hiç plan yapmadım. Hostelde tanıştığım insanların programları hoşuma giderse onlara takıldım. Bir yarım günümü vize başvurusu hazırlığına ayırdım. Bunu yaparken siyah kaleme ihtiyacım oldu. Hosteli merkeze alıp yarıçapı 1 kilometrelik bir daire çizin, o alanda siyah kalem aradım, resmen bulamadım. Taylar mavi kalem seviyorlar demek ki. Böyle saçma işler yaparken bir anda zamandan ve mekandan soyutlanıyorum ve ne alakasız bir şey yaptığımın farkına varıyorum, kendi kendime deli deli gülüyorum sonra.

Kalem ve internet kafe ararken şehirde ne kadar çok 7eleven olduğunu farkettim. İnsanlar bir yer tarif ederken 'bir 7eleven iki 7eleven sağa dön' diye tarif ediyorlar. Saçma bir ayrıntı belki ama bu tarif şekli zihnime kazındı, bu sözlerden iyi bir rap şarkısı çıkabilir.

Bir günümü devasa Chatuchak haftasonu pazarında geçirdim. Akşamında önce Lebua otelinin tepesindeki bara gittik.





Sonra sırtçantalı yuvası Koh San sokağına gittik. Tayland'ın her türlü nimetinden faydalanmaya gelmiş amele amele beyaz insanlar var. Herkes beğendi, ben beğenmedim. Akustik müzikli bir yer bulduk sokağın dıpçısından kaçabildik.

Bangkok'ta en çok etkilendiğim yapı budist tapınağı Arun Wat oldu. Budist keşişlerin sakiiin sakiin dolaştığı bir yer. Keşişler enteresan insanlar gerçekten. Modern hayata adapte olmalarına şaşırdım. Tabletler, kameralar, akıllı telefonlar, herkesle iletişim kurma halindeler. Ben mesafeli olmalarını beklerdim.







Tapınağa giderken yaptığım en kısa tekne yolculuğunu yaptım. Şuncacık nehri geçeceğim diye 2 kuruş muadili baht ödeyip 20 saniye suyun üzerinde kaldım. Dönüşte de aynı şeyi yaptım ve madem toplu taşıma kullanıyorum devam edeyim dedim. Nedense beraber gezdiğim insanlarda hep tuktuk ya da taksi kullanma alışkanlığı var. Bense otobüs seviyorum. Gördüğüm tüm tapınaklardan daha güzel anılarla iniyorum otobüsten. Hazır vaktim de var otobüse bineyim dedim. Tabii bir de Tayland sim kartımın internet bağlantısına güveniyorum. (Macau'da bi güzel kaybolmuştum otobüste durak kaçırıp, tekrarlamak istemem yoksa.) Hangi otobüse binmem gerektiğini sorup anlamam 10 dakika, otobüsün durağını bulmam 5 dakika, yanlış durakta beklediğimi anlamam 10 dakika, asıl durağı bulmam 5 dakika, otobüsün gelmesi 5 dakika, otobüsün kalkması 15 dakika aldı. İnsanlar çok yardımcı, eğer kime inanmanız gerektiğini anlayabiliyorsanız insan bir şekilde yolunu buluyor. Ama çok da dolandırıcı var. Royal Palace'a girmeye çalışırken önünde duran polis bizi içeri almadı. Sonra güya çok yardımcı bir abi bugün Buda'nın doğumgünü, içerde ayin var, öğleden sonra açılacak dedi. Hakikaten Buda'nın doğumgünüydü ama ben bu hikayeyi adı bende saklı bir arkadaşımın Bangkok gezisi anılarını dinlerken duymuştum. Bir sonraki adım bizi anlaşmalı bir tuktuka yönlendirmesi ve tuktukun anlamsız pahalı bir fiyata bizi önemsiz tapınaklara ve hatıra eşyası satan dükkanlara götürmesi olacaktı. Dedim yemezler. Şöyle bir ilerledik kapıdan adamı atlatıp, meğer yanlış kapıda durmuşuz da bizi ondan içeri almamışlar. Giriş kapısı ardına kadar açık. Pis herif. Herhangi bir yere gitmeden mutlaka o şehirdeki popüler dolandırıcılıkları okumak lazım. Okusanız da insanın basireti bağlanabilir tabii ama yine de hazırlıklı olmak iyi olur.

Yeri gelmişken kraliyet ailesinin eski sarayı Royal Palace'tan da bahsedeyim. Gitmezsek olmaz diye gittik. İçindeki tapınaklardan birinde bulunan zümrüt Buda çok güzeldi - zaten resim çekemiyorsanız anlayın ki şahane bir şey göreceksiniz. Onun dışında taht odası, tapınaklar tapınaklar.





Bir de dünyanın bu tarafinda gezerken aklınızda olsun, tapınaklara girerken şort, kısa etek ya da kolsuz kıyafetlerle almıyorlar. Ben etekle geziyorum, çantamda da uzun bir taytım var. Ya da tapınaklardan kiralayabilirsiniz günde 80 kişinin giydiği kıyafetleri.

--

Pazartesi sabahı vize başvurumu yaptım, pasaportumu kuzu gibi teslim ettim. Aslında yapacak başka şeyler de var Bangkok'ta ama Bangkok'tan çıkma vakti geldi dedi içimdeki ses. Kuzeye gideceğim. Chiang Mai'a. 'One 7eleven two 7eleven chiang mai!'

1 yorum: