Nerdeyim?

16 Ocak 2014 Perşembe

Belize - I - Belize City & San Pedro

İlk planımı yaparken hazır Guatemala'dan Meksika'ya geçmem gerekiyor, Belize üzerinden gideyim, bir ülke daha göreyim diye düşünmüştüm.  İyi ki de öyle yapmışım.

Miniminnacık bir ülke düşünün, nüfus 400,000 bile değil.  Karayip kıyısında, içinde nehirler, ormanlar, bir sürü Maya tapınakları, adalar, resifler olsun.  Bir de şöyle bir şey olsun, adı the Blue Hole olsun - Tuna da orda yüzsün, şnorkel yapsın:



Karadan Belize'ye giriş yaptım.  Girişte hemen birileri harita verdi.  Herkes yardımcı, İngilizce biliyorlar.  Sırtlarını bir güzel turizme yaslamışlar, velinimet muamelesi sınırdan başlıyor. 

Zaten eni 2 saatlik ülke.  Hemen Karayip kıyısına, Belize City'e vardım.  Beklediğimden daha primitif bir yer çıktı.  Sanki şehir inşaat halinde.  Otobüsten iner inmez Galata Köprüsünün altındaki balıkçılar gibi kollarımdan birileri çekiştirmeye başladı.  Hey leydi diyorlar kom hia.  Yürüyeyim dedim, herkes bir şey diyor, kafamı çevirmiyorum, konuşmaya devam ediyorlar.  Bir yandan ertesi günkü otobüsü ayarlamaya çalışıyorum, ne saati okuduğum şeylerle tutuyor, ne da bilet satılan yeri.  Her kafadan bir ses.  Herkes işin içinde.  Birine bir şey soruyorum çevremde bir anda bir halka oluşuyor.  Bir de Dolapdere'de okumanın verdiği alışkanlık herhalde üzerime gelen çok kara adam görünce topuk hissiyatı kaplıyor içimi.  Ay bana bir sinir bastı.  Burası benim fikrimce fasulye ülke olduğu için pek okumamıştım.   Meğer bunlar böylelermiş, taciz etmiyorlarmış, sadece fazla arkadaş canlısılarmış.  Bir de kafamdaki cameykalı gibi konuşuyorlar.  İngilizce sanırım ama değil.  Hiçbir şey anlamıyorum.  Sonra biri bunun buranın dili olduğunu anlattı.  Adi Kriol.  Broken English de diyorlar.  Çok eğlenceli.  Tarifi de şu: 'Siz nasıl sms yazıyorsanız, biz de öyle konuşuyoruz.'  Slm nbr tadında.  Her şey yarım.  Aslında İspanyolca da kullanılıyor.  Bir de yerel bir sürü dil var. Yanımdaki insan biriyle selamlaşıyor, bak bilmem ne konuştum, hemşehrim diyor.  Sanki ben farkı anlayabilecekmişim gibi.

Ben Madonna'nın şarkısındaki la isla bonita'ya yani güzel adaya gitmeye çalışıyorum.  Adı San Pedro.  Aslında internette bu adanın o ada olduğuna dair bilgi bulamadım.  Ama kime sorsam burası olduğunu söyledi.  Burda yazmış şarkıyı.  

Belize City'de beni illet edenlerden kendimi kurtarıp, bir gölge buldum, yerel bira Belikin içtim, balık yedim.  Sahil kasabası ya :)  Yemek yerken gelmeden yaptığım planın işe yaramayacağını farkettim, baştan plan yaptım.  Adapte oldum, rahatladım, sinirim geçti.


Sonra bu canavar geldi, pilot abiler inip kontağı kapatmadan aldılar bizi mavi yeşil sular üzerinde uçurdular:







18 dakika sonra golf arabalarıyla dolu, egzos kokusu Mecidiyeköy'deymişimcesine geniz yakan bir yere indik.  Noldu ya? Ben şarkı söyleye söyleye geliyordum aaay fel in laaav vit San Peeedro diye.  Ben aşık olunacak bir şey göremedim bir sure.

Yine 80 kişi yardımcı oldu, bir teyze beni golf arabasına aldı, otelimin önüne bıraktı.  Hostellerden sonra biraz yalnız kalmak çok iyi gelecek.  Yerleştim, beni ertesi gün the Blue Hole'la götürecek insanla otelin lobisinde buluşacağım.  Anglo-sakson bir ismi var.  Ben akça pakça birini beklerken, süper neşeli çikolata renkli bir Michael geldi.   Otelde oturdu benimle bayağı bir sohbet ettik.  Beni otelin barında -bar dediğim avlu gibi bir yer- insanlarla tanıştırdı.  Bende o zaman ışık yandı, ha bunlar mutlu insanlar diye.  Ondan ve diğerlerinden inciler aktarıyorum.

- 'Biz burda hiçbir şeyi kafamıza takmayız.  Burada stres bulamazsın.'
- Tanıdık tanımadık 4 kişiden: 'Burası cennet.'
- Tanıdık tanımadık 6 kişiden 'Bu adada hayat güzel adamım.' Ehe.
- '8de işte olmamız gerekirse 8.10'da evden çıkarız.'
- 'Belize saatiyle 5buçukta gelirim.' Yarım saat geç geldi.
- Ben hızlı hızlı bir yere yürürken 'Burda bu kadar hızlı yürümeyiz.  Ayakkabılarını çıkar ve yavaşla. New York'lu musun?'
- Guatemala ile olan sınır anlaşmazlığı ile ilgili 'Onlardan korkmuyoruz, gelirlerse onları sevgiyle yeneriz' - gönüllerin şampiyonu plaketini buna veriyorum.
- Ben çantamı sırtlamış gitmeye çalışırken tanımadığım bir insan 'Neden gidiyorsun, gitmek zorunda değilsin.'

Ve yolda herkes illa ki merhaba günaydınlaşıp nasılsın hayat nasıl diye soruyor.  Diğer gittiğim küçük şehirlerde de herkes birbirine gülümsüyor ve selam veriyordu.  Ancak böylesine ilk defa şahit oluyorum.

Bu turiste karşı takınılmış maske mi yoksa hakikaten böyleler mi diye sorgulayabilirsiniz.  Zira tercüme biraz yapmacıklaştırıyor ifadeleri.  Ama o Karayip aksanıyla duysanız, siz de benim gibi inanırsınız.  Biraz uzun kalıp bu havaya girerseniz memlekete hiç dönemeyebilirsiniz.

--

Aptal gibi 7'de uyuyup 2'de uyandigim bir Karayip gecesinin kör karanlığında, saat 5'te yola döküldüm, biri beni geldi aldı, motorunun terkinde tekneye götürdü.  Teknede sadece ben vardım, başka bir adaya gidip 15 kişi daha aldık.  Giderken de yolda güneşi Karayip üzerinden doğurduk.  Çok güzeldi!  Tayfa da cinsti oldukça.  Öteki adaya giderken sohbet ettik bol bol, dönüste de birami eksik etmediler.  Bütün gün iyi misin iyisin eğleniyor musun bir şey ister misin diye benimle ilgilendiler.  Hepsi dalgıç 3 insan.   Durduk yere ve/veya soranlara 'Kendimi bugün çok seksi hissediyorum' diye bağıran dünya göbeklisi bir abi, dışı cool içi komik 'tüm işi ben yapıyorum lan' kaptan ve zıpzıp 'babaannem hastalanınca ot iç dedim, içmedi, öldü' abi.  Dumenin arkasinda, sarili ve arkadaki gozluklu:



2,5 saat Karayip'in fırtınasından, yağmurundan, güneşinden geçtik.  Havası yer yer soğuk ama uzattığım ele atlayan sulardan anladığım kadarıyla suyu hep sıcaktı.  Renk mavi, turkuaz, gri, yeşil, siyah, lacivert ve bunların kombinasyonlarıydı.








Mavi deliğe geldik ve Karayip'le müşerref oldum.  Resifteki renkler dışında bir farklılık yoktu şu ana kadar girdiğim sulardan.  Bi de gördüğüm benim kadar köpekbalığı.  Sakin sakin altımızdan yüzdü gitti.  Şnorkel rehberimiz o balık şu balık diye anlattı ama benim aklımda şöyle kaldı: Dalton balık (sarı siyah çizgili), sedefli tavla balığı (başka tarife hacet yok),  fosforlu cevriye balık (kendi morcivert çevresi fosforlu), kıvırtık balık (yeşil etekleri olan ve onları filifili yapa yapa giden), beyin gibi resif, maya kalıntısı desenli resif, mor sarı yeşil resif.

Bir dünya güzeli yerde daha şnorkel yaptık, sonuncusunda da ben daldım.  Bir de şöyle bir adada yemek yedik. (Olmazsa olmazları pilav ve fasulye ve tavuk.) 


Adada kırmızı ayaklı booby kuşu (dünyada sadece burda varmış, mavi ayaklısı Galapagos'taymış), frigate kuşu, hermit yengeci gibi yaratıklar izledik.

Paha biçilemez bir gündü.

---

San Pedro adasının çevresi bizim standartlarımızda yüzülecek gibi değil.  Yosunlu ıyy.  Aman giderseniz hayal kırıklığına uģramayın.  Ama resifleri mükemmel.  Manzalari soyle:




Bunlar dışında da yapılacak onlarca şey var Belize'de.  Temiz 10 gün geçirilebilir. Misal cave tubing diye bir aktivite var, çok aklım kaldı.

Ama unutmamak lazım herşey Belize saatiyle.  Misal Meksika'ya giden bot, botun ve gümrük görevlisinin geç gelmeleri sebebiyle 45 dakika geç kalktı.  Çok planlamamak gerek.

Bir handikapı da her yer cıvır cıvır yaşlı Amerikalı turist kaynıyor.  Çok şükür benim tekne grubum öyle değildi.

Sonuç:


4 yorum:

  1. belize... evet... (şaşkınlık ve aklın kalması) kesinlikle gidilmesi gereken bir yermiş. bu ütopyayı yaşamak gerekiyor sanırım :) yazdım kenara.

    YanıtlaSil
  2. "Neden gidiyorsun, gitmek zorunda değilsin" diyeni sevdim. Bilmiyor ki bu kız en sonunda İstanbul'da dönüp çamaşır yıkayacak :)) Okyanus fotoğrafları da süper! Ama en süper okyanus fotoğrafı henüz daha çekilmemiş olan ;)

    YanıtlaSil
  3. Yalnız bu okyanus biraz bulanık mı ne Duna Gızım :P Nerede Whitehaven Beach, nerede Belize Mavi Deliği :D

    YanıtlaSil