Küba deyince aklınıza ne geliyor? Cırtlak renge tertemiz boyanmış kolonyal bir
bina, tercihen kapı ve/veya pencere pervazı başka bir cırtlak renge boyanmış,
önünde oturmuş rengarenk kıyafetli bir teyze, elinde benim kadar bir puro,
kadrajda bir de pasparlak cilalı, eski ama bakımlı bir Amerikan arabası, değil
mi?
Değil.
Küba'da bu fotoğraftaki manzarayla ile karşılaşmayacağımı
aşağı yukarı tahmin ediyordum. Yıllardır
ambargoya maruz kalan ve özellikle SSCB'nin dağılmasından sonra koca dünyada
ekonomik ve politik olarak neredeyse yapayalnız olan bir ülkeye seyahat
ettiğimin farkındaydım. Ama
göreceklerime hazır değilmişim.
Küba'ya gitmeden bir gece önce hostelde bilgisayar
başındayken yanıma çok çenebaz bir adam düştü.
Küba'ya gittiğimi öğrenince 'Aman çok sefiller, sistem çok bozuk, gidene
kadar ambargoyu karşıydım, artık destekliyorum.' diye buyurdu. Ben halen nasıl ambargoyu destekleme sonucuna
varmış anlayabilmiş değilim. Kendisini
zihnime yolda şimdiye dek tanıdığım en dangalak insan olarak not düştüm.
--
Havana'ya akşam üzeri vardım. Pasaport kontrolünden sonra fakat ülkeye
girmezden evvel en fazla 20 yaşında çatık kaşlı bir kadın beni tuttu. Belli ki beni önceden bellemişler, gel
seninle bir mülakat yapacağız dedi. E
iyi.
Ülkemiz hakkında ne öğrenmek istiyorsun? (Fidel yaşıyor mu?)
Türkiye'de ne iş yapıyorsun? (Ajanım ben.)
Hangi firmada çalışıyorsun? (CIA)
Yanında kaç para var?
Bu cevap gerçek: biraz ABD Doları biraz Meksika biraz da Kolombiya
pesosu, dememle kadın benim pasaportu aldı gitti. Hay dilimi eşşek arısı ısırsın. Doğrucu davut. Kolombiya'nın adını her zikrettiğimde sınırda
tutuyorlar, demesene Kolombiya falan.
Pasaportu takip ediyorum, kadın gelme git köşede bekle diyor. Off.
10 dakika kadar muhtelif sınır görevlileri beni gelip süzdü.
Beni yeterince terlettikten sonra hadi git dediler. La havle.
Çıkışta isim kolaydı.
Önce taaa Berlin'lerden kalkıp benimle buluşmaya gelmiş Kuzenim İ
karşıladı beni. Sonra da bizi almaya
gelen taksiciyle buluştuk. Küba'da
kalabileceğiniz 2 yer var, ya otel ya da casa particular denen odalarını
kiraladığınız evler. Biz kuzenimin bir
arkadaşından aldığımız tavsiye üzerine Casa Mercedes'teyiz. Mercedes on numara bir insan. Bu yazı yazıldığında kendisinde 4 gece
kalmıştık. Ve daha memnun olamazdık
herhalde. Tertemiz bir yer, 2 günde
çarşaf bile değiştirdiler, güleryüzlü bir aile, şehrin göbeği. Buraya gelip de otelde kaldığımızı
düşünemiyorum. Hele bir de bir oteller
bölgesi var şehrin Miramar denen semtinde, şehirden tam kopuk, feci, Alanya'da
alles inclusiv tatil yapıp Türkiye'ye geldim demek gibi.
Mercedes'imiz resmen seyahat acentesi, başka şehirlere de
gideceğiz dedik. Bize oralarda da ev
ayarladı. Adresleri bilgisayarda yazıp,
çıktı almış. Ne sorsak yardımcı. İngilizcesi de Küba standartlarının çok
üstünde. Bu arada akıllı iş kadını. Kendi mutfağında yaptığı akşam yemeğini,
kahvaltısını pazarlıyor, evdeki interneti ayrı pazarlıyor, checkout sonrası
valiz bekleme işine cüzi de olsa para alıyor, taksi ayarlama, diğer
şehirlerdeki casa'ları pazarlıyor (Küba'da herkes komisyonla çalışıyor, eminim
o da öyledir). Kapitalist bir sistemde
olsaydı almış yürümüştü. Bizim
gördüğümüz kadarıyla, kocası, kızı, damadı ve paşa torunundan müteşekkil evini
ve 2 çalışandan ibaret müessesesi de adeta CEO gibi yönetiyor.
İlk akşam kendimizi sokaklara vurduk biraz. Adapte olmaya çalıştık. Girdiğimiz bazı sokaklardan gerisin geri
çıktık. Huyunu suyunu tanımadığımız Küba
insanın adım başı duyulan helo leyde, hola bonita, hola linda, ver ar yu fırom
nidalarına pek anlam veremedik. Bir de
pısıpısıpısı sesleri. Ne oluyor yahu,
önceki hayatımda kedi olduğumu mu anladılar?
Yetmedi imlaya gelmeyen öpücük atma sesleri. Tarkan yakalarsam muckmuck şarkısını
çıkardığından beri böylesi maruz kalmamıştık.
Tüm memleket cidden internet Mahir'e bağlamış olabilir mi? Geçen günler içinde anladık ki, her sesin
bazı motivasyonu var. Bir kısmı
Belize'liler gibi, çok üzerine gelmeden beğeni belirtmek. Bazı pısıpısıpısı ve öpücük sesleri hişt bi
bak demek. Birbirlerine de
yapıyorlar. Sait Faik hişt hişti burda
yazsaymış hikaye bambaşka bir hale bürünürmüş.
Bazı öpücük sesleri düpedüz terbiyesizlik. Kuzenimin koluna dokunmaya çalışan 2 arsız
bile çıktı. Asıl mesele ise hişt bi bak,
nerdensin, gel sana puro satayım, seni salsa partisine götüreyim, sen iç, beni
de içir, ben de komisyonumu alayım.
Alışmak vakit alıyor ve hiç azalmıyor.
Sürekli uyanık olmak lazım. Ama
bir yandan da kızamıyorsunuz. Bir Küba
vatandaşının elinde bir karne, yalnızca kendine ayrılmış mağazalardan karnesi
elverdiğince az çeşit ve az miktarda maldan alışveriş yapabiliyor. Öte yandan memlekete gelmiş bir kısım
zibidiler kendi aylık maaşını yeri geliyor bir günde yiyor. Ve yabancılara ayrılan marketlerdeki çeşitler
(ki onlar da bizim standartlarımızda tamtakır) onun marketlerinde yok. Yabancı marketinden alışveriş yapması da
yerel para ve turist parası arasındaki kur farkından dolayı imkansız. Bize
soylenene gore bir Küba'linin bir ayda kazandigi para en iyi ihtimalle 50 CUC'a
tekabul ediyor - o da puro fabrikasinda calisirsa. O parayla hicbir sey alamazsiniz.
Bu çift para ekonomisi sosyal bir saatli bomba sanki. Tüm ülke genelinde kandırmaca ve hırsızlığın
çok olduğu ancak şiddetin yaygın olmadığı söyleniyor. Ama bunca ekonomik farkın zaman içinde öfke
yaratmaması ve gerek turiste gerek sisteme karşı patlamaması mümkün mü ki? Cevap bende yok. Çok şaşırdım ama.
Dolayısıyla herkes turizmin bir ucundan tutma peşine
düşmüş. Bir sürüsü sahte puro satmak
olsun, tanıdık mekanlara götürüp para harcatmak olsun turist kazıklama peşinde,
bir sürüsü açmış evine bir pencerecik, bir şeyler satıyor, bazıları sırtına
kıyafetler geçirmiş turist tutup fotoğraf çektirmeye çalışıyor (hele biri
sırtına mclaren mercedes mont, ayağına nike ayakkabı geçirmiş, sadece uzun
sakalından ve purosundan faydalanarak bir sürü insan avladı gözümüzün önünde),
bazıları Afrika'dan kölelerle ithal edilen din 'Santeria icra edip geleceği
gördüğünü iddia ediyor.
Tabii paraların ayrı olmasının maksadı tüm yabancıların
yerlilerden izole edilmiş olması. Casa
particular dışında (ki bence o da istenmeyen bir acil durum çözümüydü)
Küba'lılarla doğal iletişim kurmak zor.
Marketler ayrı, bildiğin şehirler arası otobüsler / şehir içi vasıtalar
ayrı.
Bir de internet meselesi var. Hala dial-up'talar. Wifi zaten ne ola ki? Yarım saati 3 CUC - yani 3 turist
parası. 3 küsur ABD Doları kadar
ediyor. (Amerikan Doları üzerinde %10
'baş emperyaliste gıcığız' haracı var.) İnternete ilk bağlanmamda gmail
hesabıma ulaşmam 9 dakika aldı. Sonlara
doğru 1984 usulü bana değil ona yapın diye bağırmak istedim. İnternetsizlik sendromu yaşamadım desem yalan
olur. Telefonum kurudu
wifisızlıktan. Yalnız olsaydım, herhalde
canım çok sıkılırdı. Hostel de yok,
kimseyle tanışamazdım. İyi ki kuzenim
gelmiş yani!
Iletişim kurabildiğimiz (ve sonra bizi kazıklamaya çalıştığı
ortaya çıkan) ve gözlemlediğimiz diğer insanlardan anladığımız kadarıyla meta
azlığına rağmen bu insanlar hiç de mutsuz değiller. Bu bir maske mi değil mi anlamakta zorlandık.
Sanırız degil. Bu mutluluk bollugun
nasil bir sey olmadigini bilmekten mi kaynaklaniyor. Onu da bilmiyoruz. Sanırım her birlikte Fidel ve Raul ölünce
görecegiz.
İlk notlarımı söyle bağlayayım. Hani Küba deyince aklımıza gelen kapı ve/veya
pencere pervazı bir cırtlak renge, kendisi başka bir cırtlak renge tertemiz
boyanmış kolonyal bir bina var ya, o bina yalnızca turizmden elde edilen
gelirle elden geçirilen sınırlı sayıda binalardan biri. İçi de dökülüyor muhtemelen. Önünde oturmuş rengarenk kıyafetli bir teyze
var ya. O teyze turistlerle fotoğraf
çekip para almak için öyle giyinmiş.
Festival falan değilse kimsenin öyle giyindiği yok. Yani gittiğim diğer Latin Amerika ülkeleri
gibi değiller. Kadrajdaki pasparlak
cilalı, eski ama bakımlı bir Amerikan arabası ise yine turist gezdirmek için
cilalanmış. Pek çok araba dökülüyor ama mucizevi şekilde çalışıyor. Tıpkı benim algımdaki Küba gibi; dökülüyor
ama mucizevi şekilde çalışıyor. Umut saçıyor.
"umut saçıyor" mu gerçekten de, anlattığın kadarıyla sefillik diz boyu - insanların hala gülümsemesi mi umut verici?
YanıtlaSilSefillik demeyelim de azlık diyelim. Yani demem o ki bizim usul 'artmazsa yetmez' çok da doğru olmayabilir. Pekala artmadan da yetebiliyor. Ambargo varken bile insanlar mutlu olabiliyorlarsa, ambargo yokken bu sistem pekala çalışabilir. O anlamda umut saçıyor.
YanıtlaSilAma öte yandan şeytanın avukatlığını yapmak gerekirse, insanlar ne kaçırdıklarını bilmedikleri için mutlulular. Ambargo ters tepmiş ve bu sistemin miadından uzun çalışmasını sağlamış da olabilir.
Sen seç yani neye inanacağını. :)