Nerdeyim?

24 Ocak 2014 Cuma

Küba - Ilk Notlar

Küba deyince aklınıza ne geliyor?  Cırtlak renge tertemiz boyanmış kolonyal bir bina, tercihen kapı ve/veya pencere pervazı başka bir cırtlak renge boyanmış, önünde oturmuş rengarenk kıyafetli bir teyze, elinde benim kadar bir puro, kadrajda bir de pasparlak cilalı, eski ama bakımlı bir Amerikan arabası, değil mi?

Değil.

Küba'da bu fotoğraftaki manzarayla ile karşılaşmayacağımı aşağı yukarı tahmin ediyordum.  Yıllardır ambargoya maruz kalan ve özellikle SSCB'nin dağılmasından sonra koca dünyada ekonomik ve politik olarak neredeyse yapayalnız olan bir ülkeye seyahat ettiğimin farkındaydım.  Ama göreceklerime hazır değilmişim.
Küba'ya gitmeden bir gece önce hostelde bilgisayar başındayken yanıma çok çenebaz bir adam düştü.  Küba'ya gittiğimi öğrenince 'Aman çok sefiller, sistem çok bozuk, gidene kadar ambargoyu karşıydım, artık destekliyorum.' diye buyurdu.  Ben halen nasıl ambargoyu destekleme sonucuna varmış anlayabilmiş değilim.  Kendisini zihnime yolda şimdiye dek tanıdığım en dangalak insan olarak not düştüm.

--

Havana'ya akşam üzeri vardım.  Pasaport kontrolünden sonra fakat ülkeye girmezden evvel en fazla 20 yaşında çatık kaşlı bir kadın beni tuttu.  Belli ki beni önceden bellemişler, gel seninle bir mülakat yapacağız dedi.  E iyi.

Ülkemiz hakkında ne öğrenmek istiyorsun?  (Fidel yaşıyor mu?)
Türkiye'de ne iş yapıyorsun? (Ajanım ben.)
Hangi firmada çalışıyorsun? (CIA)
Yanında kaç para var?  Bu cevap gerçek: biraz ABD Doları biraz Meksika biraz da Kolombiya pesosu, dememle kadın benim pasaportu aldı gitti.  Hay dilimi eşşek arısı ısırsın.  Doğrucu davut.  Kolombiya'nın adını her zikrettiğimde sınırda tutuyorlar, demesene Kolombiya falan.  Pasaportu takip ediyorum, kadın gelme git köşede bekle diyor.  Off.  10 dakika kadar muhtelif sınır görevlileri beni gelip süzdü.

Beni yeterince terlettikten sonra hadi git dediler.  La havle.

Çıkışta isim kolaydı.  Önce taaa Berlin'lerden kalkıp benimle buluşmaya gelmiş Kuzenim İ karşıladı beni.  Sonra da bizi almaya gelen taksiciyle buluştuk.   Küba'da kalabileceğiniz 2 yer var, ya otel ya da casa particular denen odalarını kiraladığınız evler.  Biz kuzenimin bir arkadaşından aldığımız tavsiye üzerine Casa Mercedes'teyiz.  Mercedes on numara bir insan.  Bu yazı yazıldığında kendisinde 4 gece kalmıştık.  Ve daha memnun olamazdık herhalde.  Tertemiz bir yer, 2 günde çarşaf bile değiştirdiler, güleryüzlü bir aile, şehrin göbeği.  Buraya gelip de otelde kaldığımızı düşünemiyorum.  Hele bir de bir oteller bölgesi var şehrin Miramar denen semtinde, şehirden tam kopuk, feci, Alanya'da alles inclusiv tatil yapıp Türkiye'ye geldim demek gibi.

Mercedes'imiz resmen seyahat acentesi, başka şehirlere de gideceğiz dedik.  Bize oralarda da ev ayarladı.  Adresleri bilgisayarda yazıp, çıktı almış.  Ne sorsak yardımcı.  İngilizcesi de Küba standartlarının çok üstünde.  Bu arada akıllı iş kadını.  Kendi mutfağında yaptığı akşam yemeğini, kahvaltısını pazarlıyor, evdeki interneti ayrı pazarlıyor, checkout sonrası valiz bekleme işine cüzi de olsa para alıyor, taksi ayarlama, diğer şehirlerdeki casa'ları pazarlıyor (Küba'da herkes komisyonla çalışıyor, eminim o da öyledir).  Kapitalist bir sistemde olsaydı almış yürümüştü.  Bizim gördüğümüz kadarıyla, kocası, kızı, damadı ve paşa torunundan müteşekkil evini ve 2 çalışandan ibaret müessesesi de adeta CEO gibi yönetiyor.

İlk akşam kendimizi sokaklara vurduk biraz.  Adapte olmaya çalıştık.  Girdiğimiz bazı sokaklardan gerisin geri çıktık.  Huyunu suyunu tanımadığımız Küba insanın adım başı duyulan helo leyde, hola bonita, hola linda, ver ar yu fırom nidalarına pek anlam veremedik.  Bir de pısıpısıpısı sesleri.  Ne oluyor yahu, önceki hayatımda kedi olduğumu mu anladılar?  Yetmedi imlaya gelmeyen öpücük atma sesleri.  Tarkan yakalarsam muckmuck şarkısını çıkardığından beri böylesi maruz kalmamıştık.  Tüm memleket cidden internet Mahir'e bağlamış olabilir mi?  Geçen günler içinde anladık ki, her sesin bazı motivasyonu var.  Bir kısmı Belize'liler gibi, çok üzerine gelmeden beğeni belirtmek.  Bazı pısıpısıpısı ve öpücük sesleri hişt bi bak demek.  Birbirlerine de yapıyorlar.   Sait Faik hişt hişti burda yazsaymış hikaye bambaşka bir hale bürünürmüş.  Bazı öpücük sesleri düpedüz terbiyesizlik.  Kuzenimin koluna dokunmaya çalışan 2 arsız bile çıktı.  Asıl mesele ise hişt bi bak, nerdensin, gel sana puro satayım, seni salsa partisine götüreyim, sen iç, beni de içir, ben de komisyonumu alayım.  Alışmak vakit alıyor ve hiç azalmıyor.  Sürekli uyanık olmak lazım.  Ama bir yandan da kızamıyorsunuz.  Bir Küba vatandaşının elinde bir karne, yalnızca kendine ayrılmış mağazalardan karnesi elverdiğince az çeşit ve az miktarda maldan alışveriş yapabiliyor.  Öte yandan memlekete gelmiş bir kısım zibidiler kendi aylık maaşını yeri geliyor bir günde yiyor.  Ve yabancılara ayrılan marketlerdeki çeşitler (ki onlar da bizim standartlarımızda tamtakır) onun marketlerinde yok.  Yabancı marketinden alışveriş yapması da yerel para ve turist parası arasındaki kur farkından dolayı imkansız. Bize soylenene gore bir Küba'linin bir ayda kazandigi para en iyi ihtimalle 50 CUC'a tekabul ediyor - o da puro fabrikasinda calisirsa.  O parayla hicbir sey alamazsiniz.

Bu çift para ekonomisi sosyal bir saatli bomba sanki.  Tüm ülke genelinde kandırmaca ve hırsızlığın çok olduğu ancak şiddetin yaygın olmadığı söyleniyor.  Ama bunca ekonomik farkın zaman içinde öfke yaratmaması ve gerek turiste gerek sisteme karşı patlamaması mümkün mü ki?  Cevap bende yok.  Çok şaşırdım ama.
Dolayısıyla herkes turizmin bir ucundan tutma peşine düşmüş.  Bir sürüsü sahte puro satmak olsun, tanıdık mekanlara götürüp para harcatmak olsun turist kazıklama peşinde, bir sürüsü açmış evine bir pencerecik, bir şeyler satıyor, bazıları sırtına kıyafetler geçirmiş turist tutup fotoğraf çektirmeye çalışıyor (hele biri sırtına mclaren mercedes mont, ayağına nike ayakkabı geçirmiş, sadece uzun sakalından ve purosundan faydalanarak bir sürü insan avladı gözümüzün önünde), bazıları Afrika'dan kölelerle ithal edilen din 'Santeria icra edip geleceği gördüğünü iddia ediyor.

Tabii paraların ayrı olmasının maksadı tüm yabancıların yerlilerden izole edilmiş olması.  Casa particular dışında (ki bence o da istenmeyen bir acil durum çözümüydü) Küba'lılarla doğal iletişim kurmak zor.  Marketler ayrı, bildiğin şehirler arası otobüsler / şehir içi vasıtalar ayrı.

Bir de internet meselesi var.  Hala dial-up'talar.  Wifi zaten ne ola ki?  Yarım saati 3 CUC - yani 3 turist parası.  3 küsur ABD Doları kadar ediyor.  (Amerikan Doları üzerinde %10 'baş emperyaliste gıcığız' haracı var.) İnternete ilk bağlanmamda gmail hesabıma ulaşmam 9 dakika aldı.  Sonlara doğru 1984 usulü bana değil ona yapın diye bağırmak istedim.  İnternetsizlik sendromu yaşamadım desem yalan olur.  Telefonum kurudu wifisızlıktan.  Yalnız olsaydım, herhalde canım çok sıkılırdı.  Hostel de yok, kimseyle tanışamazdım.  İyi ki kuzenim gelmiş yani!

Iletişim kurabildiğimiz (ve sonra bizi kazıklamaya çalıştığı ortaya çıkan) ve gözlemlediğimiz diğer insanlardan anladığımız kadarıyla meta azlığına rağmen bu insanlar hiç de mutsuz değiller.  Bu bir maske mi değil mi anlamakta zorlandık. Sanırız degil.  Bu mutluluk bollugun nasil bir sey olmadigini bilmekten mi kaynaklaniyor.  Onu da bilmiyoruz.  Sanırım her birlikte Fidel ve Raul ölünce görecegiz.


İlk notlarımı söyle bağlayayım.  Hani Küba deyince aklımıza gelen kapı ve/veya pencere pervazı bir cırtlak renge, kendisi başka bir cırtlak renge tertemiz boyanmış kolonyal bir bina var ya, o bina yalnızca turizmden elde edilen gelirle elden geçirilen sınırlı sayıda binalardan biri.  İçi de dökülüyor muhtemelen.  Önünde oturmuş rengarenk kıyafetli bir teyze var ya.  O teyze turistlerle fotoğraf çekip para almak için öyle giyinmiş.  Festival falan değilse kimsenin öyle giyindiği yok.  Yani gittiğim diğer Latin Amerika ülkeleri gibi değiller.  Kadrajdaki pasparlak cilalı, eski ama bakımlı bir Amerikan arabası ise yine turist gezdirmek için cilalanmış. Pek çok araba dökülüyor ama mucizevi şekilde çalışıyor.  Tıpkı benim algımdaki Küba gibi; dökülüyor ama mucizevi şekilde çalışıyor. Umut saçıyor.

2 yorum:

  1. "umut saçıyor" mu gerçekten de, anlattığın kadarıyla sefillik diz boyu - insanların hala gülümsemesi mi umut verici?

    YanıtlaSil
  2. Sefillik demeyelim de azlık diyelim. Yani demem o ki bizim usul 'artmazsa yetmez' çok da doğru olmayabilir. Pekala artmadan da yetebiliyor. Ambargo varken bile insanlar mutlu olabiliyorlarsa, ambargo yokken bu sistem pekala çalışabilir. O anlamda umut saçıyor.

    Ama öte yandan şeytanın avukatlığını yapmak gerekirse, insanlar ne kaçırdıklarını bilmedikleri için mutlulular. Ambargo ters tepmiş ve bu sistemin miadından uzun çalışmasını sağlamış da olabilir.

    Sen seç yani neye inanacağını. :)

    YanıtlaSil